Anlamsız Suriye siyasetimiz hakkında onlarca yazı yazdık. Anlaşılan o ki, yakın bir gelecekte, ülkemizin çıkarlarını gözeten bir dış siyaset takip edilmesini beklemek sadece bir hayâlden ibaret olarak kalacak! İktidarın (daha doğrusu sayın Erdoğan'ın) siyasetini değiştirmesi ne mümkün! Ne yazık ki, yandaş basından başka, Hürriyet ve Milliyet gibi gazeteler de, iktidarın bu 'Yerli ve Millî' bir rotada olmayan siyasetini şuûrsuzca desteklemekteler! Şu son idlib haberlerine bakınız! Hastanelere varil bombaları yağıyormuş! 'Esed' Katliam yapıyormuş! Peki, kaynakları kim? Muhaliflere yakınlığı ile bilinen Suriye İnsan Hakları Gözlemevi! Sözcü gazetesi de bu 'Esed' düşmanlığı kervanına katılmış! Varil bombaları ile hastanelerin bombalandığı iddiası bu gazetemizde de yer alıyor!
Bir yandan Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana olduğumuzu söylerken, diğer yandan Suriye Ordusunun Suriye Devleti'ne ait topraklarda düzeni sağlamaya çalışmasına karşı çıkıyoruz! Sayın Dışişleri Bakanı'nın, “Kimse bizi kandırmaya çalışmasın, Suriye İdlib'i ele geçirmeye çalışıyor” sözlerini başka nasıl değerlendireceğiz? İdlib Suriye toprağı değil mi? Güvenlik Güçlerimiz, Hendek Savaşları sırasında, teröristleri bertaraf etmeye çalışırlarken, biz de, 'Sivillere zarar gelmesin, operasyonları durdurun' talepleri ile karşılaşmadık mı? Hani, başımıza gelmese neyse! Nedir bu 'Esed' düşmanlığı?
Yandaş basın ve Holding Medyası acımasızca, densizce Suriye Devlet Başkanına saldırıyor. Fakat Allah'tan, yandaş basında da sağduyulu sesler var. Bunlar zaman zaman iktidara ve iktidarı şuûrsuzca destekleyenlere doğru yolu gösteriyorlar.
Sayın Mehmet Barlas Sabah gazetesindeki 7 Eylül tarihli yazısında, Suriye konusunda şu çok anlamlı değerlendirmeyi yapmış: “Yolun başında o dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğan ve ailesinin, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve ailesi ile yakın dostlukları vardı. Daha sonra da Suriye'de iç savaşa dayanacak olan kargaşanın, en fazla üç ay süreceği ve Esad'ın devrilmesinin kesin olduğu değerlendirmesi geldi Ankara'dan! Ankara, Suriye'deki iç savaşa ABD'den gelen değerlendirmeleri de hesaba katarak yaklaştı. Yani sonuçta Beşar Esad'ın ne olursa olsun devrilmesi gerektiğine inanıldı. Bu çizgide Suriye'de rejime karşı olan Kürt oluşumlara ve PYD'ye de destek verildi. (…) Ayrıca biz, Türkiye olarak Suriye'nin bütünlüğünü savunmamız gerekirken, Esad takıntısı ile, sonunda bizi de vuracak olan bölücülüğe destek vermemizin sonuçlarını hesap edememiştik. Nitekim, şimdi PKK ile PYD'nin farksız olduğunu ve ABD'nin bu örgüte verdiği silâh desteğini konuşuyoruz. (….) Türkiye'nin Suriye'de bu ülkenin bütünlüğünü savunması ve Esad'a ilişkin rejim tartışmalarına karışmaması en doğru tutum olacaktır. Neticede biz de, yabancı ülkelerin bizim bütünlüğümüze saygılı olmalarını ve iç işlerimize karışmamalarını istemez miyiz?”
Fakat, kim dinler ki bunları!
Peki, ya Ana Muhalefet Partimiz ne yapıyor? Bilindiği gibi, onlar Avrasya ile yakın işbirliği içinde olmamızdan rahatsızlar. “Demokrasi Batı'da bizim Doğu'da ne işimiz var” diyorlar! CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz'ün Tahran zirvesini değerlendirdiği basın açıklaması da bu anlayış doğrultusundaydı. Sayın Çeviköz, bu zirvenin, “Türkiye'nin İdlib'deki gelişmelerle ilgili haklı endişelerini gidermek bakımından yetersiz kaldığını savunuyor ve ABD ile Astana ve Soçi süreçleriyle ve son Tahran toplantısıyla ilgili bilgi paylaşımında bulunularak, görüşmeler daha geniş bir çerçeveye oturtulmalıdır” diyor!
Ne güzel! Suriye'yi parçalamak gayreti içindeki Amerika'yla bilgi paylaşacağız!
Suriye'nin, kendi toprağı olan İdlib'e yapacağı askerî harekâta sayın Erdoğan da, CHP de, Amerika ve AB de karşı çıkıyorlar. İnsan hakları ihlâlleri konusunda sabıka dosyası bir hayli kabarık olan Amerika, 'insanî gerekçeler' ileri sürerek İdlib'e dokunulmamasını; bu terör yuvasının sorun olarak kalmasını ve bu sayede Suriye'nin doğu bölgesinde oluşturduğu, kendi koruması altındaki PYD bölgesinin daha da güçlenmesini amaçlıyor. Avrupa Birliği üyeleri ise, İdlib harekâtının büyük bir göç dalgasını tetikleyeceği gerekçesiyle bu harekâta karşı çıkıyorlar.
Bu konuda da müthiş bir psikolojik savaş yürütüldüğünü belirtmeliyiz. Sanki saymışlar gibi, 3.5-4 milyonluk bir kitlenin İdlib'de yaşadığından ve bunların Türkiye'ye doğru yöneleceklerinden söz ediliyor. Bu gerekçe ile de, İdlib'teki teröristlerin varlıklarını sürdürmeleri garanti ediliyor! Buradan soralım: Türkiye izin vermedikçe, sınırlarımızdan içeri bir tek Suriyelinin girmesi mümkün müdür? Biz o sınıra duvar örmedik mi?
Ayrıca, Suriye'nin bütünlüğünü savunan Türkiye'nin, bunun için Suriye'ye yardımcı olması gerekmez mi? Biz yoksa, PYD'nin Suriye'nin doğu bölgesinde bir otonom bölge oluşturmasına karşı değil miyiz? Ne yazık ki, Suriye politikamız çelişkilerle dolu.
Ulusal Kanal'daki “Alternatif” programında Prof. Hasan Ünal'ı dinliyoruz. Sayın Ünal, “Suriye olayları başladığında, Ürdün'ün, bizim gibi, Amerika ile birlikte hareket ettiğini fakat bizim kadar iler gitmediğini hatırlatıyor ve Amerika'nın desteklediği muhaliflerin Esad'ı deviremeyeceklerini gördüğünde de, bizden çok daha fazla Amerika'ya yakın olan Kral Abdullah'ın politika değişikliğine giderek Suriye ile ilişkilerini düzelttiğini; Esad'a “Kardeşim Esad” diye mektup yazdığını; Ürdün sınırında yeniden Suriye Devleti'nin hâkim olduğunu ve Ürdün otoyolunun açıldığını” belirtiyor! Fakat biz, ısrarla aynı yanlış politikaları sürdürüyoruz! Mısır'la kavgalıyız. Aynı anda Suriye ve Suriye'ye düşman olan İsrail'le de kavgalıyız!
Amerika'nın menfur plânlarını bozabilmek için bizim Suriye'ye destek vermemiz şart. İran da bizimle olacaktır. Rusya zaten kendisi federal bir devlet olduğu için, Suriye'de bir Kürt otonomisine karşı çıkmayabilir. Bu ise bizim hiç istemediğimiz bir durum. Bunu önlemenin yolu ise, ülkemizin yüksek menfaatlerinin gereği olarak, Esad'la birlikte hareket etmemiz değil midir? Fakat işte, son Tahran zirvesinde sergilediğimiz tutum aklı selimin hâkim olmadığını gösteriyor! Bizim de imzamız olan bildirinin yayınlanmasına rağmen, sayın Cumhurbaşkanı ısrarla, İdlib'e müdahaleye karşı çıkıyor ve ateşkes talep ediyor! Kimle ateş kes? Teröristlerle! Üstelik sayın Cumhurbaşkanı Amerika'nın WSJ gazetesinde yayımlanan makalesinde, Suriye'nin bu duruma gelmesinin baş sorumluları olan Uluslararası Toplumu, neredeyse İdlib'e müdahaleye çağırıyor! Fakat neyse ki, Soçi'de sayın Putin'le yapılan zirvede daha makul bir çizgiye geliyor.
Batı'lı 'dostların' ve Türkiye'deki Amerikancı basının tüm gayretlerine rağmen Rusya ve İran'la işbirliğinin devam etmesi sevindiricidir. Türkiye'nin yüksek çıkarları da bunu gerektirmektedir.
Yandaş basın Esat'ı aşağılayacak ya! Efendim, PYD Şam'la görüşüyormuş manşetleri atılıyor! Peki, biz PKK ile yıllarca görüşmedik mi? Sonra şunu da hatırlatalım ki, Suriye Devleti PYD ile aslâ bir federasyonu tartışmıyor!
Acaba dünyanın bir başka ülkesinde bu kadar tutarsız bir basın var mıdır?
Her zaman söylüyoruz; bizim temel meselemiz iktidar değil; millete, bir iktidar alternatifi oldukları güvenini veremeyen millî bir muhalefetin eksikliğidir. Geçenlerde Halk TV'de E. General sayın Haldun Solmaztürk'ü dinledik. O da CHP'yi eleştiriyor; CHP'nin çok önemli konuları basın toplantısı ile ülke gündemine getirmek yerine, bir basın bildirisiyle geçiştirdiğinden yakınıyordu.
NOT: Bir ekonomik krizin içindeyiz. Milletten tasarruf bekleniyor. Peki, ya devlet? Devletin tasarrufta öncülük etmesi gerekmez mi? Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Uluslararası bir toplantı için Arjantin'e TC-ATA uçağı ile gidiyor. Yurda dönüşünde özel uçağına, Endonezya İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı Rudantra'yı da almış! Bu olay basınımızda Türkiye'nin bir jesti olarak veriliyor. Hâlbuki Endonezya 2017 GSMH verilerine göre dünyanın 8. büyük ekonomisi! Türkiye ise, 17. Sırada yer alıyor! Endonezyalı bakan Arjantin'e tarifeli uçakla gidiyor, bizim bakan özel uçakla! Anlaşılan ekonomik kriz büyüklerimizin pek umurlarında değil!
Almanya'da kamu hizmetine tahsis edilen araç sayısının 20.000; Türkiye'de ise 80.000 olduğunu da hatırlatalım!
Ekonomik kriz nedeniyle kamuda tasarrufa gidileceği açıklanıyor! Günaydın! 16 yıldır neredeydiniz? Milletimiz AKP iktidarıyla, İslâmcıların gerçek yüzlerini de anlamış oldu. Yaşamadan anlayamazdık!
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.