Hatırlayalım: CHP Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ünlü ‘Turuncu Devrim’ tezgâhının bir numaralı ismi olan Soros’un fonladığı TESEV’in, 183 no.lu kurucu üyesi olduğuna ilişkin haberler basınımızda yer almış; bu konu kendisine sorulduğunda sayın Kılıçdaroğlu, ‘Bu kuruluşun üyeliğinden ayrılmayı düşünmediğini’ söylemişti. Sayın Kılıçdaroğlu, bir zamanlar fırtına gibi esen ‘Yeni Demokrasi Hareketi’nin de üyesi imiş! Evet! Yeni Demokrasi Hareketi’nden Yeni CHP’ye!
Ve Yeni CHP’den bir portre: Hüseyin Aygün, CHP’li olmayan CHP milletvekili! Türkiye’nin emperyalizme karşı verdiği İstiklâl Harbi’nde ‘Rumlara etnik temizlik yapıldı’ iftirasını dile getiren; Dersim İsyanını yeniden gündeme taşıyan ve Atatürk’e neredeyse ‘Katliamcı’ diyen ve hâlâ bu partinin vekili olarak görevini sürdüren şahıs!
CHP’den bir başka portre Birgül Ayman Güler. Geçen haftaki yazımızda, sayın Güler’in, ‘Türk Milleti’ kavramının anlamı hakkında yaptığı açıklama sebebiyle, kendi partisinden bile eleştirildiğini belirtmiştik! Meğer eleştiriyi aşan olaylar meydana gelmiş. Sayın Sabahattin Önkibar’ın belirttiğine göre, Birgül Ayman Güler, CHP Meclis Grup Toplantı Salonuna girdiği sırada, önceden salona alınan Güneydoğu kökenli militan bir güruh tarafından lâfla taciz edilmiş ve yuhalanmış!
Taha Akyol CHP’ye, ‘Ulusalcı olmayın, solcu, Sosyal Demokrat olun’ diye akıl veriyormuş! CHP milliyetçi köklerine sahip çıkacak diye kimse endişelenmesin. Görüldüğü gibi her şey kontrol altındadır!
Sayın Kılıçdaroğlu, grup toplantısında yaptığı konuşmada, ŞİÖ’ye (Şangay İşbirliği Örgütü) girelim diyen Başbakanı topa tutmuş! Kılıçdaroğlu’nun sözleri özetle şöyle: “1071’den beri bizim yönümüz Batı’ya çevrilmiştir. Batı bir coğrafyanın adı değildir. Batı bir uygarlığın adıdır. Siz o çağdaş dünyadan kendinizi koparmak istiyorsunuz. Hangi gerekçeyle, kime danıştınız? Kiminle konuştunuz? Eğer Şangay işbirliği örgütüne girecekseniz, orası güvenlik açısından önemli bir örgüt, o zaman NATO’yu ne yapacaksınız?”
İktidarın hâli meydanda; muhalefet de işte bu! Yeri gelmişken sayın Kılıçdaroğlu’nun ve Batı hayranı aydınlarımızın ‘Çağdaş Uygarlık’ diye yücelttiği şu ‘Medenî’ Batı’nın, sömürgecilik döneminde Çin’e karşı sergilediği bir ‘Medenî’ davranışı hatırlatmak isteriz. 1842 yılında, Çin İmparatoru, halkını afyon alışkanlığından kurtarmak için afyon yasağı koymaya kalkışınca, afyon ticaretinden büyük kârlar elde eden İngiltere ve Hollanda donanmaları “TİCARET SERBESTLİĞİ ENGELLENİYOR” gerekçesiyle, başta Şangay olmak üzere Çin limanlarını topa tutarlar. ABD’nin altıncı başkanlarından, senatör John Quincy Adams, Amerikalı misyonerler örgütü önünde yaptığı konuşmada, bu savaştaki Anglo Sakson tezini şu inanılması güç sözlerle savunur: “Bu savaş, Çinlilere karşı Hıristiyan değerleri savunmak için yapılıyor. Bu değerlerin başında İsa’nın ‘Birbirinizi sevin’ ilkesi gelir. ‘Birbirinizi sevin’ ilkesi, birbirinizle ticaret yapmayı da ihtiva eder! Oysa Çin afyon ticaretini engelleyerek, bu ilkeyi çiğnemiştir!”
İşte, ‘Çağdaş Uygarlık’ diye yücelttiğiniz Batı emperyalizminin mantığı bu!
‘Atatürkçüyüm’ diyen bir siyasetçinin, önce emperyalizmi ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde emperyalizme karşı verdiğimiz kutsal savaşın anlamını çok iyi kavraması gerekir. Zaten bugün esas meselemiz de budur. Eğer bunu kavrayan siyasetçiler ülkede söz sahibi olsaydı hiç bu kadar zilleti yaşar mıydık?
CHP’li Faruk Loloğlu da ŞİÖ konusunda Genel Başkanını destekleyen şu açıklamayı yapmış: “Hâlâ inanamıyorum. Avrupa Birliği değil, Şangay Beşlisi diyen AKP, Türkiye’nin eksenini değiştirmekle kalmıyor, köklerini kazımaya çalışıyor. AB değil, Şangay Beşlisi demek, Türk dış politikasını hafife alan AKP, Türkiye’nin çıkarlarını ve geleceğini ciddiye almıyor demektir.” Bu internet mesajlarıyla yetinmeyen Loloğlu, ayrıca yaptığı bir basın açıklamasıyla, “AKP bu çıkışıyla aslında, uzun süredir uzaklaşmak için çaba harcadığı Avrupa-Atlantik camiasından Türkiye’yi daha da uzaklaştırabilecek bir adım atmıştır” diyerek, hükümeti Atlantik cephesinden kopmakla suçlamış! İçimizden kahkaha ile gülmek geliyor ama neyse! Allah aşkına! Türkiye’nin Batı ile kurduğu derin bağlar koparılmadan (ki, bu da, sadece iktidarın değil, aynı zamanda muhalefetin de böyle bir kararlılık içinde olmasını gerektirir ve şu anda ne yazık ki, iktidar da, muhalefet de Batı’ya tam bir teslimiyet durumundadır) Atlantik cephesinden kopması mümkün müdür? Türkiye, Nelson Rockefeller’in daha l956’da ABD Başkanına yazdığı bir mektupta açıkça ifade ettiği gibi, OLTAYA YAKALANMIŞ BALIKTIR!
Bu hafta ikinci olarak üzerinde durmak istediğimiz husus, Diyarbakır’da kurulması kararlaştırılan, Selahattin Eyyubî Üniversitesi’dir. Sayın Başbakanın bir grup toplantısında, Kürt kökenli vatandaşlarımıza seslenirken “Selahattin Eyyubî’nin torunları” diye hitap ettiğini belirtmiş ve bunun çok vahim bir hata olduğunu daha önce ifade etmiştik. Daha sonraki gelişmeler bu hitabın ‘Açılım’ sürecinin bir tavizi olduğunu meydana çıkardı. Evet, internette okuduğumuza göre dört partinin desteğiyle Diyarbakır’da, bölgenin 3. Vakıf Üniversitesi olarak, Selahattin Eyyubî adı ile bir üniversite açılması kabul edilmiş!
Diyarbakır Barosu ve Ticaret Odası’nın Başkanları, “Bu üniversiteye, Kürt olduğu bilinen birinin isminin verilmesi ayrı bir sevinç kaynağıdır” değerlendirmesini yapmış!
Önce şu gerçeğin altını çizelim: Selahattin Eyyubî (1138-1193), Haçlıları durduran bir tarihî kahramandır ve Eyyubî Devleti’nin kurucusudur. Bugün Haçlı Emperyalizmi ile, Siyonistlerle kirli bir işbirliği içinde bulunanların o büyük insanın adını bile ağızlarına almaya hakları yoktur. Diğer taraftan, bu büyük komutanın Kürt olduğunu kanıtlayan bir tek ciddî vesika da yoktur. İnternete girin bakın, Selahattin Eyyubi’nin ağabeyinin adı Turanşah’tır ki, anlamı Türklerin imparatorudur! Kardeşleri ise Böri ve Tuğtekin’dir. Annesinin yüzde yüz asil bir Türk ailesinden geldiği kesin olarak bilinen Selahattin Eyyubî’nin, babasının kimliği kesin olarak bilinmese de, bu büyük komutanın, Türk kültürü içinde doğup büyüdüğü ve kendini Türk hissettiği kesindir. Fakat emperyalizm için bütün bunların bir önemi yoktur çünkü bölgemizde, bizim topraklarımızı da içine alan bir Kukla ‘Devlet’ kurulmasına karar verilmiştir. Bu devlet için önce bir millet gerek; millete de bir tarih! Bunun için de Selahattin Eyyubî gibi yüce bir tarihî şahsiyetin bu kimliğe monte edilmesi gerekiyor. Mesele budur! Fakat şunu da ifade edelim ki, Diyarbakır’da bu isimde bir üniversite kurulmasının PKK’ya beyaz bayrak çekilmesinden bir farkı yoktur. Diğer taraftan Haçlıları dize getiren bu büyük Türk komutanının ismiyle bir üniversite elbette kurulmalıdır ancak bunun yeri Başkent Ankara olmalıdır. Ne var ki, Türk Milleti’nin, sırtlanlar tarafından dört bir yandan kuşatıldığı bu karanlık günlerde, böyle bir şey ne yazık ki, mümkün değildir.
Sayın Birgül Ayman Güler, Türklük olarak bugüne kadar savunmadaydık; bundan sonra meşrû müdafaa hakkı gereği saldırıdayız demişti. Evet, Türk Milleti artık meşrû müdafaa durumundadır.
Necip Fazıl’ın dediği gibi: “Süründüğün yeter artık, ayağa kalk SAKARYA!”
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.