Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Hâşimi gıyabında Irak'ta îdama mahkûm oldu. Irak'ı terk eden Hâşimi Nisan ayından bu yana Türkiye'de yaşıyor. Türkiye Bağdat'la köprüleri atmış gibi. Barzani ile ilişkilerimiz oldukça sıcak. ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra, Kerkük'ü işgal eden peşmergeler Nüfus ve Tapu Müdürlerini öldürerek, bu daireleri yağmalamışlardı. O zaman Kerkük'e dönüp bakmamıştık bile! Barzanî Kerkük üzerindeki politikalarını şöyle ya da böyle uyguladı. Eğer Kerkük'e tam anlamıyla el koyamadı ise bunu engelleyen Türkiye değil, Bağdat yönetimi olmuştur. Geçenlerde Dışişleri Bakanımız, Bağdat'ı yok sayarak, 'Kukla Devlet'in Başkenti Erbil üzerinden Kerkük'e giderek Bağdat yönetimini iyice kızdırmıştı. Hatırı sayılır bir Türk nüfusun yaşadığı ve kadim bir Türk şehri olan Kerkük, Bağdat yönetimi ve Barzanî arasında çekişme konusu! Malikî Irak'ın bütünlüğü adına, Kerkük'ten vazgeçmiyor. Türkiye her ne kadar sürekli 'Irak'ın bütünlüğünden yanayız' dese de, izlenen politika bu söylemle çakışmıyor! Barzanî yönetimi, Türkiye'nin desteğiyle güçlenmeyi sürdürüyor! Peki, Irak'ın parçalanması Türkiye'nin menfaatine uygun mudur? Batılı 'dostların' 'Büyük Kürdistan' kurma hesaplarından haberi olmayan kaldı mı? Bu devletin Türkiye, İran, Irak ve Suriye'den koparılacak topraklar üzerinde kurulmak istendiğini bilmeyen var mı? Irak'ta güçlü bir merkezî yönetim olsa ve Türkiye bu yönetimle ilişkilerini geliştirse, PKK Irak'ın kuzeyinde varlığını sürdürebilir miydi? Barzani'yi destekleyerek, bu baş belâsı, emperyalizmin maşası cinayet çetesinin varlığını sürdürmesine yardımcı olmuş olmuyor muyuz? Türkiye, Atatürk'ün ölümüyle birlikte, Batı'nın yörüngesine girdiği tarihten itibaren artık millî politikalar takip etmek şansını büyük ölçüde kaybetmiştir. Şimdi diyeceksiniz ki, “Atatürk'ün millî Dış Politikasının bugünün şartlarında uygulanması mümkün müdür?” ' 'NATO üyesi olduğumuz ve ABD'ye hayır diyemediğimiz sürece' bu pek mümkün görülmüyor. Fakat biz yine de, Atatürk'ün politikası neydi bir bakalım. Atatürk, Irak'ın bütünlüğünün Türkiye için önemini çok iyi biliyordu ve bu doğrultuda bir politika izliyordu. Bilindiği gibi, Atatürk aslında, Misakı Millî sınırlarına dahil olan, Kerkük'ü de içine alan Musul eyaletini topraklarımıza katmak için büyük çaba harcamış, hattâ bu uğurda, İngiltere ile bir savaşı bile göze almıştı. Kâzım Karabekir Paşa'nın anılarından, Atatürk'ün ordu ile Musul'a girmeyi kendisine teklif ettiği anlaşılmaktadır. Kâzım Paşa ise Musul için İngiltere ile savaşmayı bir felâket olarak değerlendirir. Sonrasında Ali Fuat Paşa, Rauf Bey, Adnan Adıvar, Cafer Tayyar Paşa, Refet Paşa, Bekir Sami Bey'le birlikte, 17 Kasım 1924 tarihinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurarlar. Uzun harp yıllarından sonra, iç istikrarın her zamankinden daha önemli olduğu bir dönemde; üstelik Musul meselesi henüz çözülmeden, Atatürk'ün silâh arkadaşı komutanların muhalefet bayrağını yükseltmeleri, hemen sonrasında yaşanan Şeyh Sait isyanı Cumhuriyet yönetimini güç durumda bırakmıştır. O dönemi iyi tahlil etmek gerekir. Ancak bu yapıldığında, Atatürk'ün ne büyük güçlüklerle karşı karşıya bulunduğu anlaşılır. Savaştan yeni çıkmış bir ülkede 1924 yılında bir muhalefet partisi kurularak ülkenin birliğine âdeta kurşun sıkılıyor; 1925'de Şeyh Sait İsyanı ve peşinden İzmir suikastı! İngiltere bu fırsatı en iyi şekilde değerlendiriyor. İngilizlerin tahriki ile, 11 Şubat 1925 tarihinde çıkan Şeyh Sait isyanı ancak Nisan ayında bastırılabilir. Mareşal Fevzi Çakmak'ın “İcap ederse eşkıyayı Londra'ya kadar takip edeceğiz” sözü Hükümetin bu konudaki kararlılığının ve İngiliz tahriklerinin farkında olduğunun kanıtıdır. Yavuz Bülent Bakiler de, Atatürk'ün “Kâzım Karabekir Paşa, komutasındaki birliklerle Musul bölgesine girsin ve o toprakları İngiliz'e bırakmasın” anlayışında olduğunu belirtmektedir (Tercüman, 15.06.2004). Ne yazık ki, Musul konusunda komutanların bu kavrayışsızlığı, politik hırslarının millî menfaatlerimizin önüne geçmesi karşısında Atatürk İngilizlerle anlaşmak zorunda kalacaktır. Amerika'nın ve İngiltere'nin kontrolünde olan Birleşmiş Milletler, Musul'un Irak'ta mı kalacağı, yoksa Türkiye'ye mi katılacağı konusunda bir referandum yapılmasına 'bölgedeki karışıklıklar' gösterilerek karşı çıkar! Asıl sebep, İngiliz yönetiminin, referandum sonucunun açık farkla Türkiye'ye katılmak olacağını tespit etmesidir! Doğan Avcıoğlu “Millî Kurtuluş Tarihi” isimli kitabında bu konuda, Tevfik Rüştü Aras'a dayanarak bize şu önemli bilgiyi veriyor: “Türkiye, 'Irak'ın bütünlüğünün korunması şartıyla' İngiltere ile 1926'da Ankara antlaşmasını imzalayarak Musul'dan vazgeçer. Çünkü, bölgedeki zengin petrol yataklarından bilgi sahibi olan İngiltere, Musul'u Irak'tan ayırarak manda yönetimi altında tutmak istiyordu. İleride, Süleymaniye de katılarak, Türkler ve Araplar dışlanmak suretiyle, İngiltere himâyesinde uydurma bir devlet kurabilirdi (Avcıoğlu, Millî Kurtuluş Tarihi, s. 1418). Atatürk'ün öngörüsüne bakar mısınız? Atatürk'ün, Irak'ın bütünlüğünü sağlayarak önlediği o uyduruk devlet bugün işte bizim de katkılarımızla kuruluyor! Atatürk daha önce, Gaziantep savunmasını örgütlemekle görevlendirdiği Özdemir Bey'i Irak'a göndererek, orada İngilizleri sıkıştırmaya çalışır. Türkiye yanlısı Şeyh Mahmud Berzenci, Özdemir Bey'le işbirliği yaparak İngilizleri uzun süre uğraştırır. Gaziantep kahramanı Özdemir Bey, Musul Meselesi sonuçlanana kadar Zaho'da kalacaktır. Atatürk'ün, Irak ve Suriye ile bir federasyon düşüncesinde olduğu da bilinmektedir. Irak'lı Şeyhler Şeyhi Müntefikli Uceymî Sâdun Paşa, Güneyde Fransızlara karşı verilen mücadeleye de destek olmuştur. Şeyhler Şeyhi'ne Genelkurmay top, makineli tüfek, silâh, on bin altın ve subay sağlar (Doğan Avcıoğlu, Millî Kurtuluş Tarihi, s. 1026). Kemalist hareket, Irak'ta da yakından takip edilmektedir. Bağdat'ta bazı aydınlar, Atatürk'ün Halk Partisi'nden esinlenerek Bağdat Halk Grubu'nu kurarlar ve köklü reformları savunurlar. Mahmut Şevket Paşa'nın kardeşi Hikmet Süleyman ve birkaç tecrübeli politikacı onlara katılır. 1936'da “Millî Reform Gücü” Bağdat'a yürür. Hikmet Süleyman Başbakan olur. Millî Reform Partisi hükümeti kurar. Hikmet Süleyman ve General Bekir Sıtkı Atatürk reformlarını gerçekleştirmeye girişirler. Türkiye ile yakınlaşırlar ve Sâdâbat Paktı'nı imzalarlar. Bekir Sıtkı, Türkiye'deki askerî manevraları izlemeye gelirken Musul'da öldürülür. 1938'de Nuri Sait bir askerî darbe ile iktidarı ele geçirir ve bu plân suya düşer. Atatürk'ün dış politikasını terk ettikten sonra başımıza gelmeyen kalmadı. Son olarak 'Kürt Sorunu'nu çözmeleri beklenen Âkil Adamlara değinelim: Allah aşkına bu 1 Nisan şakası mı? Şu âkil adamlara bakın hele: Sezen Aksu, Orhan Pamuk, Orhan Miroğlu, Şivan Perver! Fakat 'Normaldir'! Eğer bir ülkede, sağduyu, kılavuzluğunu böylesine kaybederse, 'Anormal' olan şeylerin 'Normal' kabul edilmesi de normaldir! Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.