Atatürk’e saldıran cenah, “İstiklâl Harbi’nde yalnız O mu vardı. Niçin yalnız O bu kadar yüceltiliyor?” söylemini de kullanır. Aslında öne çıkarmak istedikleri Kâzım Karabekir Paşa’dır. Tabiî ki, Kâzım Karabekir Paşa da değerli bir komutanımızdır. Ancak İstiklâl Harbi’nin önderi, Başkomutan Atatürk’tür. “O olmasaydı ne olurdu?” sorusunun cevabını Atatürk’e karşı mücadele bayrağı açanlardan biri olan Rauf Orbay’ın nasıl cevaplandırdığını geliniz, Falih Rıfkı Atay’dan birlikte okuyalım: “Rauf Orbay ki, Birinci Dünya Savaşından sonra İzzet Paşa kabinesinde Bahriye Nazırı olmuş, Mondros Mütarekesi heyetine başkanlık, daha sonra Ankara’da Mustafa Kemal’e Başbakanlık etmiştir. Saltanat rejimine bağlı ve gelenekçi olduğundan, Cumhuriyet devrinde Atatürk’ten ayrılmış ve onunla dargın olarak ölmüştür. Kültürü kıt, dünya görüşü dar, fakat namuslu bir adamdı. Nitekim Atatürk öldükten yıllarca sonra, Kuvayı Milliye devrinin Kâzım Karabekir, Refet Bele ve Ali Fuat Cebesoy gibi büyük tanınmışları ile bir toplantıda ‘Hiç birimiz olmasaydık Kurtuluş Savaşını Atatürk gene başarırdı. Ama o olmasaydı hiç birimiz onun yaptığını yapamazdık’ demek dürüstlüğünü göstermiştir (“Çankaya”, s. 64).
Evet, O, hepsinden farklıydı; liderlik yeteneği en yüksek olan oydu. Falih Rıfkı’nın, Atatürk’ün olağanüstü liderlik yeteneği konusunda verdiği örneklerden biri de şudur: “Arnavutluk’taki karışıklıkları Cafer Tayyar (sonra Paşa) önleyemez. Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa bu iş için Selânik’e gelir. Selânik’te kendisine Mustafa Kemal’i verirler. Üsküp’te komutan Şevket Turgut Paşa’yı, telgraf başına çağırırlar. Nerede hangi kuvveti olduğundan haberi yoktur. Kurmay Başkanı da öyle! Kurmay heyetinden Kâzım Karabekir gelir fakat o da gerekli bilgileri veremez. Fakat karşı taraftan konuşanın yalnız kolağası Mustafa Kemal oluşu hepsini çileden çıkarır. Hele pek kıskanç olduğu için Kâzım Karabekir ifrit olur!” (“Çankaya”, s. 61).
Ne yazık ki, Atatürk’e saldıranların büyük bir çoğunluğu, ‘hedefi Türk Millî Devleti’ni yok etmek olan’ bir emperyalist projenin figüranı olarak kullanıldıklarının farkında bile değildir.
Mustafa Armağan bir televizyon programında, Atatürk’e çamur atmaya kalkıyor. Neymiş efendim; Atatürk, Chester Projesi ile, Amerika’ya büyük imtiyazlar tanımışmış! Prof. Taner Timur’un bu proje hakkındaki değerlendirmesi şudur: “Yirminci yüzyılın başlarında Colby M.Chester başkanlığında bir Amerikalı işadamı grubu Anadolu’ya gelir. Amaçları, demiryolu inşaatı ve madencilik sahasında imtiyaz elde etmektir. Amerikan hükümetinin desteği ile 2000 kilometrelik bir demiryolu programı yaparlar fakat Alman hükümetinin şiddetli muhalefeti ile karşılaşırlar. 1920’de proje tekrar canlanır. Büyük Millet Meclisi 9 Nisan l923 tarihinde mukaveleyi kabul eder. Bu mukaveleye göre, Amerikalı şirkete üç demiryolu hattı için 99 senelik bir imtiyaz verilmektedir. Fakat önce mukavelenin imzalandığı tarihe bakalım: 9 Nisan l923! Bu tarihte daha Lozan imzalanmamıştır! Ankara hükümeti açıkça emperyalistler arası çelişkilerden yararlanmak ve Avrupalılara karşı Amerika desteğini sağlamak amacını gütmektedir (“Türk Devrimi ve Sonrası” s. 52)!
Evet, Türkiye yapayalnızdı! Lozan görüşmeleri kesilmişti! 1922 yılı Kasım ayında düzenlenen İzmir İktisat Kongresi ile de, Batı’ya, Türkiye’nin Sovyetler Birliği gibi bir iktisadî sistem uygulamayacağı güvencesi verilmek istenmişti! Daha sonra bu Chester projesi rafa kaldırılmıştır! Atatürk’ü, ‘Chester Projesi ile ABD’ye imtiyaz tanıdı diye eleştireceğinize’, Cumhuriyetin göz nuru olan, o büyük yokluklar içinde yapılan sanayi tesislerinin niye satıldığının ve kaça satıldığının hesabını sorsanız ya! Sormazlar; soramazlar! Sonra niçin sorsunlar ki, bu netameli bir iş. Hâlbuki, Atatürk’e saldırının getirisi çok yüksek!
PROF. Taner Timur’u, 9 Ocak 2013 tarihinde, Enver Aysever’in ‘Aykırı Sorular’ programında dinledik. Aysever’in, ‘Kürt Meselesi’ ile ilgili bir sorusuna Timur Hoca “Günümüzde, İslâm’a biraz daha vurgu yapılmalı” cevabını verdi. Enver Aysever’in bu cevap karşısında, apar topar başka bir konuya geçmede gösterdiği ustalık gerçekten takdire değerdi! Bu konu üzerinde biraz duralım. Prof. Taner Timur, “Türk Devrimi ve Sonrası” isimli kitabında, Atatürk’ün din anlayışını “Atatürk, Tarikatların temsil ettiği hurafelere ve Bâtıl itikatlara dayanan İslâm’a karşıydı” diye özetledikten sonra, Atatürk’ün İslâmiyet hakkındaki şu görüşlerine yer verir: “Bizim dinimiz ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki, akla, mantığa, amme menfaatine uygundur; biliniz ki, o, bizim dinimize de uygundur. Bu yüzden Türk milleti daima dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuûra muhalif, terakkiye mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor” (Age. s.126).
Atatürk’ün, Arapça ibadeti eleştiren bir sözünü hatırlıyorum. Yaklaşık olarak şöyleydi: “Türk Milleti asırlardır, anlamını bilmediği kelimeleri tekrarlaya tekrarlaya beyni sulanmış hafızlara dönmüştür!” İşte, Kur’an mealini Elmalılı Hamdi Yazır’a yazdırmasının sebebi buydu. Millet, aracılara ihtiyaç duymadan gerçek İslâm’ı öğrensin! Din istismarcılarının boyunduruğundan kurtulsun! Fakat ne acıdır ki, bugün bile, okuduğu duaların anlamını bilen Müslüman sayısı oldukça azdır! Her namazda Arapçası okunan, Kur’an’ın özü denilebilecek Fatiha Suresi meselâ! Nedir anlamı: “Bütün övgüler (Hamd) varlığın (Âlemin) yegâne Rabbi (Allah) içindir. Sevgi ve merhameti (Rahmân/Rahim) sonsuzdur. Hesap gününün (yevmid-Din) sahibidir. Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğruluk ve dürüstlük yolunda yürüt. Sapmışların ve öfkeni çekenlerin değil; nimetlerinde desteklediklerinin yolunda.”
Şimdi bu sureyi, anlamını idrâk ederek, Türkçe okuyan inançlı bir insan, başkalarının kulu kölesi olur mu?
Prof. Niyazi Berkes, “Kur’an’ın Arap diliyle olan aslının, Tanrı sözünün ta kendisi olduğu inancı o denli derin bir inanç olarak yaşamıştır ki, Tanzimat döneminde, hattâ daha sonra, onu Türkçeye çevirme ve basma ilgisi başladığı zaman bile tepkilerle karşılaşmıştır. Kur’an dinleyicinin anlamadığı bir dilde ve şivede, tecvit kurallarına göre, güzel sesli hâfız tarafından okunduğu kadarıyla derin bir dinsel yaşantı verebildiği inancı sürmüştür” (“Türkiye’de Çağdaşlaşma”, s.252).
Peki, Kur’an’ı, insanlığa verdiği mesajı anlamadan okuyan ya da dinleyen Müslüman ne kadar halis Müslüman olabilir? İşte, Atatürk’ün sayesinde, Türkler gerçek İslâm’ı öğrenmeye başladılar. Fakat daha işin başındayız. Türk Milleti, İslâm’ın paylaşımcı ve zulme karşı çıkan, anti-emperyalist özünü daha iyi kavradıkça bütünlüğü muhakkak ki daha da pekişecektir.
1970’li yıllarda, Endonezyalı bir kız John Perkins’e, Toynbee’nin, “Gelecek yüzyılda asıl savaşın komünistler ile kapitalistler arasında değil, Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında olacağı” sözünü hatırlattıktan sonra, şunu söylemiş: “ABD’nin yolunun üzerinde şimdilik sadece Sovyetler Birliği var fakat Sovyetlerin de fazla zamanı kalmadı. Dinleri, inançları, ideolojilerinin arkasında bir temel, bir öz yok! Tarih, ruha ve sonsuz bir güce inancın gerekli olduğunu gösteriyor. Bu, biz Müslümanlarda var. Dünyada diğer herkesten, hattâ Hıristiyanlardan bile daha fazla var” (“Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları”, s. 79)!
Amerika ‘Ilımlı İslâm’ tezgâhı ile işte bunu önlemeye çalışıyor. ABD’nin ve işbirlikçilerinin amacı ‘Dindar Nesiller’ yetiştirmek görüntüsü altında ‘ABD’nin kölesi olacak’ nesiller yetiştirmektir!
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.