Şaşırtıcı gelişmeler yaşıyoruz. Çin’le Füze Sistemi Antlaşması ve Avrasya Gümrük Birliği konusundaki gelişmeler gerçekten oldukça enteresan. Rotaları Batı olan ve Avrasyacı olduğu bilinen Atatürk’e de ‘Batıcı’ gömleği giydiren ‘Atatürkçüler’ ‘Batı’dan kopuyor muyuz?’ diye endişeleniyorlar. CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loloğlu ‘Bu ihalenin Türkiye’yi Batı’dan uzaklatıracağı’ endişesini dile getirdi! CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, bir konuşmasında “Türkiye yüzünü yeniden Batı’ya dönmelidir” uyarısını yaptı! Cengiz Çandar, ‘AKP’nin iktidara gelmesinde Atlantik ötesinin etkisi unutulmamalı’ tehdidini savurdu! ABD Büyükelçisinin CHP Genel Başkanı ile yaptığı görüşmede nelerin üzerinde durulduğunu bilmiyoruz ancak, Büyükelçinin gazetecilerle yaptığı kahvaltıda, ‘Türkiye’nin uzun menzilli füze savunma sistemi konusunda bir Çin şirketini tercih etmesini açıktan açığa eleştirdiğini’ biliyoruz! Füze Savunma Sistemi tartışmaları soğumadan bu kez, Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in, Belarus’un başkenti Minsk’te gerçekleşen Avrasya Ekonomik Yüksek Konseyi’nde yaptığı konuşmada, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini arayarak, ‘Türkiye’nin, Rusya, Kazakistan ve Belarus arasında oluşturulan Gümrük Birliği’ne girmek istediğini’ bildirmesin mi! Evet! Neler oluyor? Batı’dan kopuyor muyuz? Amerikan’ın vesayeti sona mı erecek? Şaka bir yana bunlar gerçekten çok önemli gelişmelerdir. İktidarın bugüne kadar uyguladığı Batı eksenli siyaseti; BOP Eş Başkanlığını; Irak, Libya ve Suriye meselelerinde izlenen Batı yanlısı tavrı ve bunun ülkemize verdiği zararı; T.C’ye ve Türklüğe karşı uygulamaları, Türk Milleti isminin telâffuz edilmekten kaçınılmasını, özelleştirmelerle sanayimizin elden çıkarılmasını, Ordumuzda yapılan operasyonları, PKK’ya verilen tavizleri eleştirmemiz Türkiye’nin yararına olan uygulamalara da karşı çıkacağımız anlamına gelmez. Vatansever bir insan ülke yararına gördüğü uygulamaları desteklemesini de bilmelidir. İktidar gerek Çin’le füze anlaşmasının, gerekse Avrasya Gümrük Birliği üyeliği talebinin arkasında duramayabilir. Bu bizi hiç ilgilendirmez. Bize göre bu konuların kamuoyunun gündemine gelmiş olması bile önemlidir. Bu ülkenin, Amerika’nın ve Avrupa Birliği’nin vesayetine karşı çıkan aydınları, iktidarı bu konularda daha ileri adımlar atmak için zorlamalıdır. ‘Atatürk’ün Partisiyiz’ diyenlerin bu konuda en önde olmaları beklenirken, ‘Batı’dan kopuyoruz, yüzümüzü yeniden Batı’ya dönelim’ tavrı içinde olmaları gerçekten hazin bir durumdur. ‘Atatürkçüyüm’ diyenler önce Atatürk’ü doğru tanımalıdırlar. Hem Batıcı hem Atatürkçü olunamaz! Rus Tehdidi bahanesiyle Amerika’nın vesayetine girmemizin bu ülkede neleri mal olduğunu bu ülkenin Atatürkçüleri hâlâ daha anlayamamışlarsa gerçekten çok yazık. Atatürk’ün, ‘Rusya düşman, İngiltere koruyucu’ biçimindeki Tanzimat politikasının emperyalizmin ağına düşmek olduğunu görerek, ‘Politikamız bir daha bu iki milleti (Türkiye ve Rusya’yı) karşı karşıya getirmemektir’ anlayışında olduğunu ve bunu vasiyet ettiğini biliyoruz. Ne yazık ki, Atatürk’ün ölümünden sonra, İsmet Paşa eliyle Türkiye anti-Sovyet bir dış politika izlemeye başlayacaktır. Hâlbuki, II. Dünya Harbi öncesinde Sovyet Rusya’nın bize karşı hasmane bir politikası söz konusu bile değildi. İsmet Paşa’nın da bir konuşmasında itiraf ettiği gibi, “Sovyet Rusya, o koşullar içinde bir saldırı niyeti taşıyamazdı. Daha çok, kendisini garanti altına almaya çalışıyordu” (Doğan Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1701)! Gerçekten de Rusya, Hitler’in muhtemel bir saldırısına nasıl karşı koyacağı endişesi içindeydi. Hâl böyle iken, II. Dünya Harbi’nden sonra, ‘Sovyet Tehdidi’ yüzünden Amerika’nın himayesine mecbur kalındığı, NATO’ya da bu yüzden girildiği iddia edilir ki, bunun gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Sovyet Notası’nın verildiği tarih 8 Ağustos 1946’dır ve boğazlarla ilgili olan bu notada Kars ve Ardahan konusunda tek bir satır bile yoktur! Fakat ‘Sovyetler bizden bir Nota ile Kars ve Ardahan’ı istediler’ yalanı hâlâ daha sürdürülmektedir! Amerika ile işbirliğini CHP’den daha da ileri düzeyde sürdüren Başbakan Adnan Menderes, Amerika’nın gerçek niyetinin Türkiye’yi, Amerika’nın bölgedeki çıkarları için kullanmaktan ibaret olduğunu anlayınca rotayı Sovyet Rusya’ya çevirecektir. Menderes, Gazeteciler Cemiyeti’nde yaptığı bir konuşmada ‘Çin ve Rusya ABD’yi geçecek. Zira ABD tüketimci, ötekiler yatırımcı’ diye konuşur. 11 Nisan tarihli gazetelerde, Menderes’in Temmuz 1960’da Rusya’ya gideceği ve yüzlerce milyon dolarlık bir ticaret anlaşması imzalanacağı haberleri yer alır. Bunun üzerinde ABD basınında sert eleştiriler çıkar. 8 Mayıs 1960 tarihli New York Times “Menderes politikasını değiştirmediği takdirde olayların nasıl gelişeceği bilinmez”diye yazar. Olayların nasıl geliştiğini biliyoruz! ABD vesayetinin mimarı olan İsmet Paşa 1963 yılında bu vesayetten şöyle yakınır: “Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlenmesini istiyorsunuz. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. (…) Bir görev veriyorum, sonucu bana gelmeden, Washington’un haberi oluyor. Ancak bu meselenin üzerine vakit geçirmeden eğilmek lâzım. Yoksa bağımsız bir dış politika güdemeyiz. Fakat zannetmeyiniz ki, kolay bir iştir. Teşebbüs ettiğiniz zaman başımıza neler gelir kestiremem” (Doğan Avcıoğlu, age. s. 578)! Evet, gerçekten de başımıza nelerin geleceği kestirilemez! ABD Cumhurbaşkanı Johnson’un İsmet Paşa’ya mektubu bunlardan biridir. Başbakan Süleyman Demirel’in başını gelenleri de unutmayalım! Amerika’nın desteğiyle iktidara gelen Demirel, Batı’dan kredi alamayınca, İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alimünyum, İzmir Rafinerisi gibi büyük tesisler için Rusya’dan geniş krediler alır ve 12 Mart 1971 Muhtırası üzerine istifa eder! Muhtıra sonrasında Amerika ile ilişkiler yeniden düzelir! Yunan Başbakanı Papandreu’nun, Moskova’ya gideceğini açıklaması üzerine, Washington’un görüşlerini yansıtmakla tanınan Kathimerini gezetesinin “Başbakan gidersin, alelâde vatandaş olarak dönersin!” tehdidinden sonra 1967’de Yunanistan’da bir askerî darbe olduğunu ve Albaylar Cuntası’nın iktidara getirildiğini; yine 1957 yılında, Moskova ile bir kredi anlaşması imzalayan Suriye’nin de ABD tarafından kara listeye alındığını hatırlatalım! Washington Türkiye’nin rota değişikliğini önlemek için de her şeyi yapar. Fakat Türkiye’nin varlığını sürdürmesi için, bu bağımlılıktan kurtulmasının şart olduğu da artık anlaşılmalıdır. Acı olan Ana Muhalefetin henüz bunu idrakten uzak bir noktada bulunmasıdır. Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.