Suriye 14 yıldır iç savaşla boğuşuyor. Küremizin Baş Haydudu Amerika, Irak ve Libya'da yaptığı gibi Suriye'yi de 'demokratikleştirmek' için kolları sıvadı. Fakat Suriye'de sert kayaya çarptılar. Gerçi Suriye'ye çok büyük zarar verdiler ancak yıkamadılar Suriye'yi. Muhalifleri ayaklandırdılar, silâhlandırdılar, IŞİD belâsını o güzelim topraklara saldılar. Ne acıdır ki, biz de Amerika'nın kuyruğuna takılarak, bu kardeş milletin büyük acılar çekmesinde sorumluluk aldık! Başlangıçta Amerika ile birlikte hareket eden Fransa, Suriye'nin çökertilemeyeceğini anlayınca Suriye'ye yaklaşmanın yollarını aramaya başladı. Geçenlerde Suriye'ye 50 milyon dolarlık ilâç yardımı yaptı Fransa. Bu yardımı da Rus uçakları taşıdı!
Yine geçenlerde, başlangıçta Amerika ile birlikte hareket eden Ürdün'ün de tavır değiştirdiğini ve Ürdün Kralı'nın Başkan Esad'a, “Kardeşim Esad” diye mektup yazdığını belirtmiş; bizim de artık bireysel hırslarımızı bir kenara bırakarak, Suriye ile masaya oturmamız gerektiği üzerinde durmuştuk.
Evet, Suriye'yi, Başkan Esad'ı sevmeyebilirsiniz fakat ülkemizin yüksek menfaatleri Suriye ile birlikte hareket etmemizi gerektiriyorsa -ki, öyledir ve bunu her zeminde tartışmaya hazırız-; burada artık kişisel hırslara yer yoktur. Gereken ne ise, mutlaka yapılmalıdır.
2011 yılından bu yana, yanlış Suriye politikamız yüzünden yaşadıklarımızı lütfen bir gözden geçiriniz. Hani derler ya, “Attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değdi mi?” diye!
Evet, gerçekten değdi mi? Yanlış Suriye politikası bize neler kaybettirdi?
Suriye'den ülkemize sığınmak zorunda bırakılanlar için yaptığımız harcama, sayın Cumhurbaşkanının ifadesiyle 30 milyar doların üzerindedir ki, bu sadece hazinemizden çıkan miktardır. Ya, Suriye ve bölge ülkeleri ile yaptığımız ticaretten kayıplarımız ne kadardır? Bu hesaplanmış mıdır? Herhâlde yanlış Suriye politikasının 7 yıllık faturası 100 milyar doların üzerindedir.
Bugün dış borç taksitlerini ödemekte zorlanıyoruz. Birkaç milyar dolar dış destek bulmak için uluslararası finans çevrelerinin kapılarını aşındırıyoruz. McKinsey gibi küresel tefecilerin aracı kurumlarına ülkemizi mahkûm ediyoruz. Fakat Suriye'de, bizim de müdahil olduğumuz iç savaş yüzünden uğradığımız milyarlarca doların hesabını soran yok!
Yandaş basında ancak birkaç isim Suriye ile artık el sıkışılması gerektiğini ürkek ürkek telâffuz ediyorlar. Bu çok güzel. Fakat öyle bir kesim var ki, kraldan daha kralcı! Bunlar iktidara akıl veriyorlar 'Esad'la aslâ barışılmazmış!' Akılları sıra hükümete politika çizecekler! Size mi kaldı?
Geçenlerde HaberTürk TV'de, iktidara yakın bir isim olan sayın İhsan Aktaş'ın da 'iktidara, Suriye ile el sıkışılmaması gerektiği akılları vermeye kalkan' küstah yandaşlara çattığına şahit olduk.
Demek ki, bir şeyler düzelecek. Düzelmek zorunda. Türkiye bu kadar inatçı ve bu kadar ülke menfaatine aykırı bir politikayı daha fazla kaldıramaz.
Ulusal Kanal'da, “Tahran'da Türk ve Suriyeli askerî yetkililer ve istihbaratçıların gizli bir toplantı yaptıkları” haberini duyunca sevindik. Umarız bu toplantılar daha da sıklaşır ve Suriye'deki Amerikan varlığına karşı Rusya ve İran'la birlikte hareket ederiz.
Suriye ile yapacağımız bu işbirliği Türkiye'ye nefes aldırır. Suriye'nin doğusunu, Suriye Devleti'nin izni olmadan işgal eden Amerika uluslararası alanda zor duruma düşer. Yakın zamana kadar PYD'ye doğrudan karşı çıkmayan Rusya'nın da tavır değiştirdiği görülmektedir. Nitekim, Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı sayın Lavrov 22 Eylül tarihli açıklamasında “Suriye'deki asıl sorunun Fırat'ın doğusu olduğunu” ifade etmiştir. Bu demektir ki, Suriye ile barışıp, Rusya ve İran'la ortak hareket etmeyi başardığımızda Amerika'nın ve PYD'nin işi oldukça zorlaşacaktır. Çünkü Amerika Suriye'de resmen “İşgalci Devlet” konumundadır.
“Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağa değdi mi” dedik ya; gerçekten de öyle. Suriye iç savaşı başladığında sınırlarımızı kapatarak, teröristlerin geçişine izin vermemiş olsaydık, oradaki bir kısım muhalifleri desteklemek gibi bir hataya düşmeseydik; 2011'de başlayan Suriye iç savaşı bu boyutlara aslâ gelemezdi. Türkiye Suriye'nin yanında dursaydı, bugün sınırlarımızda, Amerika'nın himayesinde bir PKK/PYD yapılanması aslâ söz konusu olamazdı. Ne yazık ki, Davutoğlu'nun kaprisleri ve sayın Erdoğan'ın da geleceği görememesi Suriye'de bilinen gelişmeleri yaşamamıza sebep olmuştur.
Hatırlatalım:
Suriye, Türk Devletlerinin yüz yıllarca yönettiği bir ülkedir. Biz o toprakları, yine bir Türk Devleti olan Memlûklerden aldık. I. Dünya Harbi'nin sonunda buraları kaybettik. Türk ve Arap aydınları şu gerçeği çok iyi bilmelidir ki, Türk yönetimleri sayesinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyası, yüzyıllarca, sömürgeci Batılı devletlerin tasallutundan uzak; barış ve huzur içinde yaşamıştır. Atatürk, Irak ve Suriye ile çok yakından ilgilenmiş ve bu devletlerle bir konfederasyon kurulması fikrini savunmuştur. Ne var ki, ülkemiz Atatürk'ün ölümünden sonra, önce İngiltere'nin ve daha sonra da Amerika'nın yörüngesine girince, İngiltere ve Amerika bu coğrafyada kaos plânlarını kolaylıkla ve hem de bizim desteğimizle uygulamak imkânına kavuşmuşlardır.
Türkiye'nin önce 1952'de NATO'ya girmesi ve daha sonra da 1955 yılında kurulan Bağdat Paktı ile, Batı'nın emperyalist emellerine hizmet eder bir duruma düşmesi Arap komşularıyla arasını açmıştır. Bağda Paktı'na katılmayan Suriye, Menderes tarafından açıkça tehdit edilmiş ve Suriye de bu yüzden Rusya'ya yaklaşmıştır. Suriye sınırımıza mayın döşenmesi hadisesi bu tarihten sonradır! Bu gerçekler iyi bilinmelidir.
Türkiye'nin Batı'nın yörüngesine girmesinden sonra, Türkiye'nin bu coğrafyada kendi inisiyatifi ile ilişkiler geliştirmesini istemeyen Batılı güçler sürekli olarak, “Araplar sizi I. Dünya Harbi'nde arkadan vurdu” edebiyatını tekrarlamışlar ve tarih şuuru olmayan aydınlarımız da, buna inanmış ve “Aman Orta Doğu bataklığına bulaşmayalım” hezeyanları ile, kendi coğrafyamıza yabancılaşmamıza çanak tutmuşlardır.
Emperyalist odaklar bu siyaseti Arap ülkelerinde, “Türkler sizi yüz yıllarca sömürdü” yalanlarıyla sürdürmüşlerdir.
Ne var ki, 'Yeni Osmanlıcılık' zaafı içinde olduklarını keşfettikleri AKP'yi istismar edebileceklerini anlayınca da, Türkiye'nin bir 'ağabey' edasıyla coğrafya ile ilgilenmesini teşvik etmişlerdir. Graham Fuller'in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabında bu politikanın ipuçlarını bulabilirsiniz!
Ahmet Davutoğlu önce Dışişleri ve sonra da Başbakan olarak bu 'Ağabeylik' rolünü fazla ciddiye almıştır. İşte başımıza ne geldiyse, bu 'Yeni Osmanlı' fantezisi yüzünden gelmiştir.
Tabiî bu arada, iktidarın 'Müslüman Kardeşler' takıntısını da unutmamak gerekir. Suriye'ye bu kadar müdahil olmamızın sebebi, bu ülkede de, Mısır'da olduğu gibi, Müslüman Kardeşleri iktidara getirmekti. Bu hesap önce Mısır'da bozuldu. Suriye'de ise zaten Müslüman Kardeşlerin iktidar olacak bir güçleri yoktu!
Yani yanlış hesap Bağdat'tan döndü! Fakat ne pahasına?
Hâlbuki, Kara Kuvvetleri Komutanı Attilâ Ateş'in Hatay'daki o meşhur konuşmasından sonra, hatırlanacağı gibi, Suriye ile ilişkilerimiz düzelmeye başlamış ve Suriye ile bir mutabakat imzalanmıştı. Baba Esad ölünce, Cumhurbaşkanımız sayın Ahmet Necdet Sezer, cenaze törenine katılmak üzere Şam'a gitmişti. O zaman Abdullah Gül'ün sayın Sezer'i eleştirdiğini hatırlıyoruz! Ne ise, Başbakan Erdoğan döneminde Suriye ile ilişkilerimiz daha da gelişti. Ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapıldı. Karşılıklı ziyaretler gerçekleşti. İlişkiler gayet güzel gidiyordu fakat Suriye'de olaylar başlayınca, AKP iktidarı doğrudan bu olaylara müdahil oldu.
Şimdi buradan soralım: Başkan Esad bize ne gibi bir kötülük yaptı da, biz Suriye politikamızı bir anda değiştirdik. 'Dostum Esad nasıl bir anda 'Katil Esad oldu? Bunu milletimize açıklamalıdırlar.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.