ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Kandil'deki 'Çadır Tiyatrosu' gösterisinden sonra yaptığı açıklamada, “Türkiye Hükümeti ve ilgili tüm tarafların kalıcı bir barış doğrultusunda çalışmaya dönük cesur çabalarını alkışlıyoruz. ABD, demokrasiyi ilerletme ve Türkiye'nin Tüm Vatandaşlarının yaşamlarını geliştirmeye yönelik çabalarında Türkiye Halkını desteklemeye devam edecek” ifadesini kullandı! Evet! ABD sözcüsünün ifade ettiği gibi 'demokrasiyi ilerletme çabaları' devam ediyor! Bu cümleden olarak, Komutanlarımızın tutuklu olarak yargılanmaları ve KCK tutuklularının salıverilmeleri de devam ediyor! Bu nasıl Barış anlaşılır gibi değil! ABD'nin Türklük karşıtı bu söyleminin kurumsal olduğu anlaşılıyor. Nitekim, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de daha önce, hem kendisinin ve hem de selefi Hillary Clinton'un kullanmış olduğu “Türk Halkı” ifadesini “Türkiye Vatandaşları” olarak değiştirmişti! Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi de Türkiye hakkındaki son kararında, 'Sivil ya da Güvenlik Kuvvetleri mensubu ayırımı yapmadan', devlet görevlilerini kalleşçe arkadan vuran, uzaktan kumandalı bombaları patlatarak, Molotof kokteylleri ile saldırarak vatandaşlarımızı hunharca katletmekten çekinmeyen “PKK'lı Teröristlere' artık 'PKK'lı Aktivistler' denilmesini kabul etmiş ve aynı kararda, Ertuğrul Kürkçü'nün teklifi üzerine, 'Türk Halkı' yerine 'Türkiye Vatandaşları' ifadesini kullanmıştı! Demek ki, Batı'lı 'dostların' Türklüğe karşı, organize bir tavrı ile karşı karşıya bulunmaktayız! Türklüğe karşı yürütülen bu milletlerarası tavır, ülke içinde de senkronize olarak sürüyor! İktidarın söylemlerinde de artık milletin adı yok! 'Millet' deniyor sadece! Hangi millet olduğu belli değil! Resmî kurumların tabelâlarından “T.C” ibaresi kaldırılıyor! “Ne Mutlu Türk'üm Diyene” yazıları siliniyor! Terör Çetesi'nin iki numarası Murat Karayılan'ın Kandil'de yaptığı basın açıklaması canlı yayınla verildi. Anadilde eğitimi vazgeçilmez bir talep olarak savunan PKK'nın ikinci isminin, dünyanın canlı yayınla izlediği basın toplantısında, kendi 'Anadili' yerine, konuşmasını Türkçe yapması ne kadar yapay bir 'Kürt Meselesi' ' ile karşı karşıya bulunduğumuzun bir kanıtıdır. Diğer taraftan, Kandil'deki basın toplantısına koşa koşa giden basın mensuplarının, PKK'lı 'Aktivistler' tarafından tepeden tırnağa arandıktan sonra, 'Huzura' alınmaları gerçekten acıklıydı fakat daha da acıklısı, devletin resmî Ajansı olan Anadolu Ajansı'nın, bu toplantıya katılarak 'Kürtlere Statü Tanınsın, Kürt Kimliği Kabul Edilsin' diyen zihniyete meşrûluk kazandırmasıydı. AKP milletvekili Prof. İdris Bal'ın bile 'Muhtevasından haberdar olmamakla eleştirdiği' Barış Sürecinin ipuçları yavaş yavaş meydana çıkıyor. Kandil'deki basın toplantısında okunan bildirideki, basınımızın büyük bir bölümünün sansürlediği şu ifade, bu sürecin hedefi hakkında 'bilgi sahibi olmayanları' aydınlatıcıdır: “Kürt halkı özgürlük mücadelesiyle önemli bir düzey kazanmıştır. Kürt halkı Türkiye'de kimliksiz ve statüsüz yaşayamayacak bir noktaya gelmiştir!” Nisan'ın son günlerinde, SKY TV'de Hilmi Hacaloğlu'nun programında Hizbullah avukatı Sıdkı Zilan'ı dinledik. Hizbullah avukatı, 'Cumhuriyetin, Kürtlere karşı bir asimilâsyon siyaseti izlediğini' iddia ediyordu. Bu zihniyet sahipleri, Batı propagandasının da etkisiyle, 'çağdaş Millî Devletin bir zorunluluğu olan Milletleşmeyi, yani Kaynaşmayı', 'Etnik kimlikleri yok etmek' olarak değerlendirerek 'Ayrışmayı' savunuyordu. Zilan'a göre, 'Demokratikleşmenin ve barışın yegâne çaresi' Türkiye'nin yüzlerce yerel teşkilâta bölünmesi, yerinden yönetimin güçlendirilmesi, merkezî otoritenin olabildiğince güçsüzleşmesiydi! Yani bu çarpık mantığa göre, 'Barışın Yolu' ülkenin bölünmesinden geçmekteydi! 'Âkil Adam' Prof. Baskın Oran'ın da, İzmir'deki toplantıda, “Özerklik sadece Kürtlerin yaşadığı bir yerde olmasın, tüm Türkiye özerk yapılara ayrılmalı” görüşünü savunduğunu hatırlatalım! Görüldüğü gibi, Hizbullahçı, Bölücü ve gayri millî solcu görüşün bir şer ittifakı söz konusudur! Her şeyden önce bunu iyi görmeliyiz. Bu talebin, Küresel Güçlerin, 'Millî Devletlerin dağıtılması ve devlet sayısının binin üzerine çıkması' projesiyle örtüştüğünü belirtmekle yetinelim ve 'görevliler dışında' gerçekten ülkeye bu şekilde demokrasi geleceğini zanneden Millî Devlet düşmanı gafillere 'Küresel Sömürüye karşı bizi savunabilecek yegâne gücün, güçlü Millî Devlet olduğu gerçeğini' bir kez daha hatırlatalım! Sıdkı Zilan'ın, “Atatürk heykelleri ve fotoğraflarının devlet dairelerinden kaldırılacağı; Suriye'nin parçalanacağı ve er geç Büyük Kürdistan'ın kurulacağı; bu yeni süreçte 'PKK ile AKP'nin savaş hâlindeyken' şimdi, 'Türkiye'de Kemalistlere karşı; Türkiye dışında da Suriye'de Esad'a karşı; genel fotoğraf içinde ise İran'a karşı müttefik hâline geldikleri'; ABD'nin ve Avrupa Birliği'nin bu süreci destekledikleri” şeklindeki açıklamalarını da hayretle izledik. Çünkü Sıdkı Zilan, Barış Sürecinin sonunda nelerin olacağını biliyor gibi konuşmaktaydı! Yaşananlar karşısında karamsarlığa kapılmamak ne mümkün fakat diğer taraftan, hiç umulmayan bir uyanışın başladığı da bir gerçektir. Başta şehit yakınları olmak üzere vatandaşlarımızın yurdun her tarafında, 'Âkil Adamlara' ve bu hükümetin bakanlarına gösterdikleri tepkileri görüyorsunuz. Bu duyarlılık, Türk Milleti'ne ve Türkiye Cumhuriyeti'ne kurulan tezgâhların hepsinin boşa çıkacağına olan inancımızı pekiştiriyor. Sözde barışı savunanların BARIŞ SÜRECİ ile ilgili propagandaları bize, Büyük Zafer'den sonra Mudanya'da, İtilâf Devletleri temsilcileri ile yapılan Ateşkes görüşmelerini hatırlatıyor. Bu zorlu görüşmelerde, Yunan'ı üstümüze salan, Anadolu'nun bir yangın yerine dönmesinin yegâne sorumlusu olan İngiliz emperyalizminin küstah temsilcisi General Harrington bize 'Barış' dersi vermiş ve 'Barış' için tavizler istemişti! Değişen hiçbir şey yok. Batı bugün de aynı küstahlığı yapıyor. Sanki, 30 yıldır barışa kurşun sıkan, kendilerinin besleyip büyüttükleri, Irak'ın kuzeyinde himaye ettikleri PKK çetesi değilmiş gibi, Barış için bizden fedakârlık yapmamızı istiyorlar. Silâhlı Kuvvetlerimizin 2008 yılında Irak'ın Kuzeyi'ne yaptıkları askerî operasyonu 'Başkan Bush'un 'Get out- defol' talimatıyla durdurduğunu hatırlatırız! PKK'yı yok etmemizi kimin engellediği unutulmamalıdır. Yaşadıklarımız tam bir kara mizahtır. Fakat şunu bir kez daha ifade edelim ki, BAŞARAMAYACAKLAR! Bu millet nasıl Sevr'i çöp sepetine göndermeyi başardıysa; 'Büyük Kürdistan' hayallerini de tarihin çöplüğüne göndermeyi başaracaktır. Suriye'yi bir kan gölüne, tarihî şehirleri birer harabeye çevirdiler. Daha önce, Afganistan'a, Irak'a ve Libya'ya getirdikleri gibi, Suriye'ye de Demokrasi getireceklermiş!!! Asıl amaçlarının Suriye'yi parçalayarak, Kukla Kürdistan Devleti'ne Akdeniz'de bir kapı açmak olduğunu sağır sultan bile duydu ama; olsun; onlar yine de Suriye'ye demokrasi getirecekleri propagandasını sürdürüyorlar. Yalandan kim ölmüş ki! Şimdi, Uluslararası Toplum'un müdahalesini meşrû göstermek için, 'Suriye kimyasal silâh kullanıyor' iddiaları dillendiriliyor! Ne üstüne vazife ki, Avrupa Birliği Bakanımız da bu kervana katılmış! Sayın Bakan, 'Suriye'nin kimyasal silâh kullandığını, bunun affedilemeyeceğini ve bu yüzden Suriye'ye mutlaka bir uluslararası müdahale yapılması' artık zorunludur' diyor! Atatürk, Balkan Paktı ve Sâdâbat Paktı gibi Bölge Merkezli ittifaklarla, emperyalizmi coğrafyamızdan uzak tutmayı başarmıştı. O'nun ölümünden sonra Batı ile kurulan ittifak ilişkilerinin sonunda işte bu gayri millî çizgiye gelinmiştir! Dün, 'Irak'ın elinde kimyasal silâh var' yalanının, Irak'a müdahalenin gerekçesi olarak kullanıldığını ve bu yüzden Müslüman Irak halkının çektiği acıları unutmadık. Bunun kocaman bir yalan olduğu daha sonra meydana çıkmıştır! Hattâ, ABD Dışişleri Bakanı Powel yıllar sonra 'yaptıklarımızdan ötürü utanıyorum' şeklinde konuşmuştu! Peki, yarın gerçekler meydana çıktığında, 'Uluslararası Toplum' diye yüceltilen Haçlı Emperyalizminin Suriye'ye müdahalesini teşvik eden, bunların yardakçılık eden din kardeşlerimizin vicdanları hiç sızlamayacak mı? Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Makale Yazısı-
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.