Bu sözlerim kimseyi şaşırtmasın. Eğer AK Parti iktidar olmasaydı, 'İslâmcı' olduklarını söyleyenlerin de, diğer sistem partilerinden hiçbir farkları olmadığını milletimiz nasıl anlayacaktı? Bunu biz biliyorduk. Fakat milletimizin büyük bir çoğunluğu bilmiyordu. Ne yazık ki, sadece anlatmakla gerçekler anlaşılmıyor. İlle de yaşayıp görmek gerekiyor!
Burada hemen, yüce Peygamberimizin şu hadisini hatırlatalım: “İnsanlarla ilişkilerinizde onların ibadetlerine değil, dinarla dirhemle ilişkilerine bakınız!” Yani yüce Peygamberimiz, “İlişki kurduğunuz insanların namazında niyazında olmaları sizi yanıltmasın. Siz asıl ölçüde, tartıda ve akçalı işlerde düzgünler mi ona bakınız” diyor!
Zaten, kutsal Kitabımızı dikkatle okuyanların Kur'an'dan anlayacakları da budur. 40'tan fazla ayette, aklımızı çalıştırmamız buyrulmaktadır. Kur'an Müslümanları doğru yola ve rüşde kılavuzlar. Bu yolda öğütler verir. Birçok ayette Kur'an kendisi için, “Bu bir öğüt Kitabıdır” demektedir. Eğer kutsal Kitabımızı kendi dilimizde okuyup öğrenmiş olsaydık, kimse bizi Allah'la aldatamazdı. Fakat burada, Maddeci Batı aydınlanmasının etkisinde olan, dinimize Fransız aydınlarımızın da büyük suçları olduğunu belirtmeliyiz.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, “Yaban” romanında, milletin fukaralığının ve geriliğinin temel sebebi olarak gördüğü, Batı ideolojilerinin esiri olmuş, hayâlperest aydınlarımıza şu zehir gibi eleştirileri yöneltir: “Bunun sebebi, Türk aydını gene sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfûz edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı! İşletemedin. Onu, hayvanî duyguların, cehâletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabanî ot gibi bitti. Şimdi, elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? Tabiî ayaklarına batacak. İşte, her yanın yarılmış bir hâlde kanıyor ve sen, acıdan yüzünü buruşturuyorsun. Öfkeden yumruklarını sıkıyorsun. Sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir, senin kendi eserin” (Yaban, s. 130).
Milletle gönül köprüsü kurmayı başaran insanların, nasıl başarılı olabileceklerini, özellikle İstanbul ve Ankara özelinde gördük! İstanbul ve Ankara'da, CHP'nin Büyükşehir Belediye Başkan adayları, AK Parti'nin din istismarı ile oy devşirmesine izin vermediler. Millet, sayın Ekrem İmamoğlu'nu ve sayın Mansur Yavaş'ı camide; kıyamda, rükuda ve secdede yanında gördü! Bu ikili milletimize, dinin sadece bir partinin tekelinde olmadığını somut olarak gösterdiler. Milletimiz, sayın İmamoğlu'nun ve sayın Yavaş'ın birleştirici, kucaklayıcı, barışçı üslûplarıyla, sayın Cumhurbaşkanının milleti ötekileştiren üslubunu kıyaslamak imkânını buldu. Dinimizin her şeyden önce bir “BARIŞ DİNİ” olduğu nihayet hatırlandı.
Devletin bütün imkânlarını fütursuzca kullanmasına rağmen, iktidar neredeyse bütün büyük şehirlerde kaybetti. AK Parti efsanesi nihayet bitti. Şimdi artık, AK Parti tecrübesinden sonra anlamamız gereken, GERÇEK DİNİN; Doğruluk, Dürüstlük, Barış, Sevgi, Çalışmak, Üretmek, HELÂL KAZANÇ ve PAYLAŞMAK olduğudur!
Müslümanlığın temel esasını Fatiha Suresinin şu ayetinde buluyoruz: “İyyake nâbudu ve iyyake nestain!”
Yani, “Yalnız Sana KULLUK ederim. Yalnız Senden medet umarım!”
Müslümanlık bu ayeti içselleştirerek yaşamaktır. Müslüman kardeşlerimiz, Müslümanlığın asıl, camiden çıkınca, Sosyal Hayatta başladığını da iyi bilmelidirler. Yani, din, camide namazı kılmakla bitmiyor. Müslümanlık asıl Toplum içindeki hayatımızda yaşanacak! Bunun nasıl olacağını öğrenmek için kimseden akıl almaya, kimseyi kılavuz edinmeye ihtiyacımız yok. Kur'an'ı, kendi dilimizde okuyup öğreneceğiz. İnanınız bu çok zor bir şey değil. Bunu yapan Müslümanların, Allah'la aldatılmaları mümkün değildir.
ŞİMDİ ARTIK GELECEĞE BAKALIM!
Seçimleri geride bıraktık. İktidar Partisi İstanbul ve Ankara'yı kaybetti. Bu o kadar da kolay bir şey değil. Bu nedenle tepkilerini normal karşılamak gerekir. Zamanla alışacaklardır. Ne yapalım ki, seçimlerde kazanmak kadar kaybetmek de vardır. Şimdi artık ileriye bakılmalıdır. Geçen yazımızda kısaca üzerinde durduğumuz gibi, Batı'ya olan bağımlılığımız bizi bir borç sarmalına sürüklemiştir ve bu sarmal, bu iktidarın özelleştirme siyaseti ile daha da katmerlenmiştir.
Artık, hipnozdan kurtulup, gerçekleri görmek zamanıdır.
İÇİMİZDEKİ BATI AJANLARI!
Her ne kadar içimizdeki Batı Ajanları, ya da kıbleleri Batı olan; Batı'sız bir dünyayı tasavvur bile edemeyen Batı hayranları (Bunlar MİLLİYETÇİ, ATATÜRK'ÇÜ, İSLÂMCI ya da LİBERAL kimlikli olabilirler) sürekli olarak 'Demokrasi Batı'da, biz nasıl bu geri bölge ülkeleri ile beraber olabiliriz' diyerek milletin aklını bulandırmaya çalışsalar da, bu hipnozdan sıyrılıp -bugün sadece Vatan Partisi'nin dile getirdiği-, Atatürk'ün Bölge Merkezli Siyasetini ve Plânlı Karma Ekonomi Modelini uygulamaktan başka kurtuluş çaresi olmadığını anlamak zorundayız.
Yönümüzü Avrasya'ya çevirmemizi önlemek isteyen Atlantikçilere karşı, artık daha müsamahasız olunmalıdır. Çünkü bu, bizim için bir Beka Meselesidir.
AMERİKA DÜŞMANIMIZDIR!
Amerika'nın bizim aslâ dostumuz olamayacağını bilmemiz gerekiyor. Bu konuda, emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Aydınlık Gazetesi'ndeki makalesinde şu çok değerli bilgiyi vermiş: “Başkanlığını Yunan asıllı eski NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral James Stavridis'in yaptığı, ABD deniz Kuvvetleri Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunun yayınladığı “Naval Operations and Fleet Tactics” adlı kitabın, “Ege Muharebesi” başlıklı bölümünde, ABD Donanması ile Türk Donanmasının savaşına yer veriliyor! ABD'nin denizlerde ve okyanuslarda en büyük rakiplerinden birisi olan Rusya'ya karşı uygulanacak harp oyunlarında bile sunî savaş senaryosu kullanılırken, NATO Müttefiki bir ülkenin, senaryoda açık şekilde düşman statüsüne alınması Türkiye'ye ciddî bir mesaj ve diplomatik hakarettir. Zira kitabın önsözü, ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı tarafından yazılmış ve imzalanmıştır” diyor. Kitapta daha da ilginç şeyler de var! E. Amiral sayın Cem Gürdeniz'in belirttiğine göre, senaryoda, Türk Donanma Komutanının adı 'Oramiral Mehmet Abdül' olarak veriliyor. 'Abdül', Birinci Dünya Harbi sırasında, İngilizlerin, Türkleri küçük düşürmek için karikatür ve yazılarında kullandıkları bir uydurma isim!
Senaryodaki Amerikan filo komutanı Albay Stephaine Decatur ismi de ilginç bir çağrışım yapıyor. Decatur; 1804 yılında Osmanlı'ya bağlı Cezayir Dayısını yenerek, bir Cezayir gambotunu ele geçiren Amerikan deniz yüzbaşısı!
Amerikalılar bunu hep yaparlar. Mondros'u bize Agamemnon zırhlısında imzalatmışlardı! Yani Truvalı Hektor'u yenen Yunanlı Komutan! Haydut Devletlerin Libya'ya saldırısında da, bizim gemilerimizin de başında bulunan Amiral gemisinin adı Andrea Doria idi! Barbaros'un 1538'de Preveze'de yendiği İtalyan Amirali!
Amerikalı 'dostlarımız' Amerikan donanmasının ilk deniz zaferi olarak kabul edilen bu olayı, yağlı boya bir tabloda, yere düşmüş bir Türk Bayrağını mizansene katarak resmetmişler! Sayın Gürdeniz'in belirttiğine göre, bu tablo, Pentagon'da, ABD Deniz Kuvvetleri Komutanının makam odasının girişinde bulunuyormuş!
Bu kitaptaki senaryoda, Amerikalılar Ruslara da şöyle diyorlarmış: “Türklere söyleyin, Adaları işgal etmesinler!”
Amerika ile dost olanlar bu milletin dostu olabilirler mi?
Atatürk'ten sonra müthiş bir zihin kontrolü altındayız. Bu zihin kontrolü sayesinde bizi, 'Rusya'nın düşmanımız; Amerika'nın ise 'dostumuz' olduğuna inandırdılar!
Günümüzde bile, zaman zaman, 'Rusların, II. Dünya Harbi'nden sonra bizden, Kars ve Ardahan'ı istediğinin hatırlatılması' aslında iğrenç bir Atlantikçilik değil midir?
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.