1950-1960 yılları arasında iktidar olan Demokrat Parti'nin Başbakanı Adnan Menderes, 27 Mayıs 1960 tarihindeki Askerî Darbe'yi takiben, Yüce Divan'da yapılan yargılama sonucu idama mahkûm edilmiş ve bu ceza Millî Birlik Komitesi'nin onayıyla, 17 Eylül 1961 tarihinde infaz edilmişti. Biz o zaman delikanlı çağımızdaydık. CHP'liydik. O yaşımızın tecrübesizliğiyle olaylara önyargılı olarak bakıyor, bu kararın doğru bir karar olduğunu, Menderes'in bunu hak ettiğini düşünüyorduk. Bugün çok farklı düşünüyoruz. Rahmetli Adnan Menderes'in vatansever bir insan olduğu muhakkaktı. Kimse, onun hakkında yolsuzluk iddialarında da bulunamaz. Örtülü ödenekten yaptığı harcamaların kuruşu kuruşuna hesabının tutulduğunu biliyoruz. Demokrat Parti'nin ve Menderes'in en büyük hatası, İsmet İnönü'nün ülkeyi soktuğu Batı İttifakı'nı sürdürmesidir. Fakat bunu biz, bugünkü bilgilerimizle söylüyoruz. O tarihlerde siyasetçilerdeki yaygın kanaate göre, ülkemizin kalkınması için Batı ile ittifak, Batı ile bütünleşme şarttı! Hâlbuki, yapılması gereken, Atatürk'ün, başarılı sonuçları görülmüş, Rusya ile dostluğa ve komşularımızla yakın işbirliğine dayanan Bölge Merkezli siyasetinin ve Plânlı Karma Ekonomi anlayışının sürdürülmesiydi.
Rahmetli Menderes, iktidarının sonlarına doğru, Amerika'yla kurulan askerî, siyasî ve iktisadî ilişkilerin bizi bu ülkenin vesayetine soktuğunu görmüş ve Amerika'yı Rusya ile dengelemek arayışlarına girmişti. Bunları ayrıntılı olarak, “Tarihimizin Karartılan Gerçekleri” isimli kitabımızda anlattık. Eğer 27 Mayıs Askerî Darbesi olmasaydı, Adnan Menderes, 1960 yılı Temmuz ayında Moskova'ya gidecek ve burada büyük bir ticaret antlaşması imzalayacaktı.
Amerika hiç böyle bir şeye izin verir miydi?
Rahmetli Menderes'in ve iki Bakanın çok vahim bir hata olan asılmaları olayına gelecek olursak; bunun sorumlusunun Amerika olduğu muhakkaktır. Amerika, Menderes'i orduya astırdı ve milletin yarısının orduya karşı tavır almasını sağladı! Amerika'nın, 1971 12 Mart Muhtırasından sonra, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmalarında da etkili olduğunu biliyoruz.
Böylece, milletin diğer yarısı da, orduya karşı bir tavır içine sokuluyordu!
1959 yılı sonlarında, Adnan Menderes'le birlikte Amerika seyahatine katılan, Vatan Gazetesi yazarlarından Orhan Karaveli'nin şahit olduğu bir hadise de, Demokrat Parti iktidarının, ABD nezdindeki kredisinin sona erdiğini göstermektedir. Kredi temaslarında bulunmak için ABD'ye giden Başbakan Adnan Menderes'i, ABD Dışişleri Bakanı ofisine davet eder. Menderes randevu saatinden birkaç dakika önce, Washington Büyükelçimiz Suat Hayri Ürgüplü, Orhan Karaveli ile Dışişleri Ofisine giderler. Randevu saatinin üzerinden 50 dakika geçmesine rağmen, Türkiye Başbakanı kabul edilmemekte; Başbakan Menderes sıkıntıdan terlemekte ve bir mendille durmadan terini silmektedir. Karaveli dayanamaz ve büyükelçimize, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının bu kadar bekletilmesinin büyük saygısızlık olduğunu söyler. Ürgüplü, yazılmaması kaydıyla, kulağına şunları fısıldar: “Amerika Menderes'i sildi!”
27 Mayıs'tan bir yıl önce, Özbekistan kökenli CIA ajanı Ruzi Nazar'ın ve Paul Henze'nin, Türkiye'de görevlendirildiklerini de belirtelim (Tamer Korkmaz, “Sivil Düşünce”, Kanal A, 28.08.2017)!
17 Eylül akşamı Kanal A Haber'de, Adnan Menderes'in idamının yıldönümü nedeniyle yapılan bir programı bir süre izledik. Katılımcılar arasında iki profesör, gazeteci Mahmut Övür ve güvenlik uzmanı emekli asker Abdullah Ağar da vardı. Televizyonlarımızda yapılan birçok programa genellikle, konunun uzmanları davet edilmiyor. Kanal A Haberin konukları, Bağdat Paktı ile CENTO'yu karıştırdılar ve bu paktların sanki, Türkiye'nin bölge merkezli politikalarını realize etmek amacıyla, Türkiye tarafından kurulduğu değerlendirmesini yaptılar! Hâlbuki, Bağdat Paktı 26 Şubat 1955'de Amerika'nın gözetiminde, Türkiye, İran, Irak arasında, sözde Sovyet yayılmacılığına karşı kurulmuştur. Özde ise amacı, İngiltere'nin petrol çıkarlarını korumaktı! Menderes, Şam ve Lübnan'a giderek, bu antlaşmaya katılmalarını istemiş; bunun üzerine, Şam ve Halep'te Menderes'e karşı gösteriler olmuştur. Lübnan ve Suriye pakta katılmayı reddederler. Menderes Suriye'yi savaşla tehdit eder. 4 Nisan 1955'de İngiltere de pakta katılır ve liderliği üstlenir. Ürdün kralı, tahtını yitirme korkusuyla pakta katılmaz. Menderes Mısır'a da gitmek ister fakat kabul olunmaz. Nâsır emperyalist bir devletle aynı ittifak içinde bulunmaya karşıdır (Doğan Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi”, s. 1635, 1636)!
Suriye'nin Sovyet etki alanına girmesinin nedeni Bağdat Paktı'dır. Sebebi de Türkiye'dir!
1958 ihtilâliyle Irak pakttan ayrılınca, yerine CENTO kurulmuştur. Bağdat Paktı'nda yer almayan Pakistan ve Amerika bu pakta katılmışlardır. Ne var ki, CNN Türk'te konuyu tartışan konuşmacılar, Atatürk'ün, Bölge Devletlerinin çıkarlarını gözetmek amacıyla 1934'te kurduğu Balkan Paktı ve 1937'de kurduğu Sadabat Paktı ile; Amerika ve İngiltere'nin bölgedeki çıkarlarını korumak amacıyla kurulan Bağdat Paktı ve CENTO'yu aynı kefeye koymuşlardır!
RUHANİ'NİN MESAJI ÖNEMLİYDİ
16 Eylül günü yapılan Ankara Zirvesi'nde, Türkiye, Rusya ve İran Devlet Başkanları buluşarak Suriye'yi görüştüler. Bu ülkelerin dostluğu bizim için çok önemlidir. Çünkü, Amerika'nın, artık bir beka meselesi durumuna gelen mütehakkim vesayetinden ancak bu sayede kurtulabiliriz. Türkiye artık, 1940'ların 'Küçük Amerika olmak' sapkınlığından kendini kurtarmalı ve başta Rusya ve Çin olmak üzere İran, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Mısır, Pakistan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle yakın ilişkiler geliştirmeyi bir devlet politikası hâline getirmelidir. Bu bakımdan, sayın Cumhurbaşkanının Rusya, Çin ve İran'la geliştirdiği ilişkiler önemlidir. Fakat görülen odur ki, Türkiye, bugün bölgemizde dökülen kanın ve Suriye'nin içinde bulunduğu durumun baş sorumlusu olan işgalci Amerika'ya karşı net bir tavır alamamaktadır. Güvenli Bölge konusunda sürdürülen söylem de bunun bir kanıtıdır. Hem Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunmayı, hem de, Suriye'nin Kuzeyinde bir Güvenli Bölge kurulmasını talep etmeyi başka nasıl izah edeceğiz?
Sayın Cumhurbaşkanı, Ankara Zirvesi'nde de, 'Suriye'nin Kuzeyinde 30 kilometre derinliğinde ve 450 kilometre kadar uzunluğunda bir alanda kurulacak olan Güvenli Bölgede, ülkemizde bulunan Suriyeli mülteciler için 250-300 metrekarelik konutlar yapılarak bu insanların buralara yerleştirilmesi önerisini' tekrarlamıştır.
Sayın Putin'in bu konuşmayı sıkıntılı bir yüz ifadesi ile dinlediğini gördük. İran Devlet Başkanı Ruhani'nin de bu konudaki bir soruya verdiği cevap da oldukça anlamlıydı. Sayın Ruhani, 'er geç, işgalci güç bölgemizden çekilip gitmek zorunda kalacak' dedi ve Suriye ile yaptığımız Adana Mutabakatını hatırlatarak, Suriye ile görüşmemizi arzu ettiğini hissettirdi. Mülteci durumuna düşen Suriyelilerin Güvenli Bölge'de yapılacak konutlara yerleştirilmeleri konusunda ise, Cumhurbaşkanımızla aynı görüşte olmadığını kibarca, mealen şöyle ifade etti: “Bu insanların mutlu bir şekilde yaşamaları için, yapılması gereken, terk etmek zorunda bırakıldıkları kendi evlerine dönmelerini sağlamaktır!”
Evet, doğru olan, Amerika'nın Kukla PKK Devleti'ne hizmet edeceği meydanda olan Güvenli Bölge'yi unutup, Suriye ile anlaşarak, Suriye'nin, kendi topraklarında yeniden hükümran olmasına destek vermek ve mültecilerin kendi evlerine dönmelerini sağlamaktır. O insanların oralarda hatıraları var. Mezarları var. Türkiye'nin Suriye ile anlaşması, Suriye topraklarında fiilen işgalci durumunda bulunan Amerika'nın işini bir hayli zorlaştıracaktır. SDG'yi bir terör örgütü olarak BM'ye şikâyet eden Suriye ile düşmanlığı sürdürüp; SDG'yi Kara Ordusu olarak kullanan ABD'yle Suriye'de çözüm aramak olacak iş midir? Kaldı ki, sayın Cumhurbaşkanı da, Teknofest'te yaptığı konuşmada, SGD'yi bir terör örgütü olarak değerlendirmiştir!
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.