Geçenlerde sayın Devlet Bahçeli peş peşe iki önemli açıklama yaptı. Fakat nedense, bu açıklamalar basınımızda pek yankı bulmadı. Bunlar NATO üyeliğimiz ve Serbest Kambiyo Rejimi konularındaydı. NATO üyeliğimiz konusu yeterince tartışılmıyor. Aslında, Sovyet Tehditleri masalı ile örtülen, 1945'ten sonra Batı ile kurduğumuz bağımlılık ilişkilerinin masaya yatırılması gerekiyor ki, NATO üyeliğimiz bunların en başta gelenidir. Kambiyo Rejimi konusuna gelince: Turgut Özal'ın Başbakanlığı zamanında Serbest Döviz esasına geçmiştik. “Dış Ticaret dengesi bu kadar açık veren bir ülke nasıl Serbest Döviz esasına geçer” diye kimse sormadı! Sonuçları meydandadır! Bugün bankalardaki tasarruf mevduatının yarısından çoğu döviz mevduatı olarak tutulmaktadır! İlginç olan ise, bunun, muhalefetin bile gündeminde olmamasıdır!
Muhalefetin, iktidar olduğunda yapacağı, Batı ile iyi geçinmek suretiyle alınacak borçlarla ekonomiyi döndürmeye çalışmak olacaktır! Yani, mevcut borçlar yeni alınacak borçlarla ödenecektir! Hâlbuki, bu politikanın, içinde bulunduğumuz kısır döngüye hizmet etmekten başka bir faydası yoktur ve ülkemizi sürekli olarak Batı'ya mahkûm eden bu politikadır!
PLÂNLI KARMA EKONOMİ YEGÂNE KURTULUŞ YOLUDUR!
Bir kez daha hatırlatalım ki, Türkiye, Atatürk'ün Plânlı Karma Ekonomi Modeline dönmek zorundadır. Fakat bunun için öncelikle, Bölge Devletleriyle yakın ilişkiler kurulması zorunludur. Bu ilişkiler Rusya'ya karşı da elimizi güçlendirecek ve bu ülke ile işbirliğini kolaylaştıracaktır. Rusya'da yoğun bir Türk nüfus yaşamaktadır. İran'ın yarısı Türk'tür. Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Mısır bizim yüzyıllarca adaletle yönettiğimiz ve bizim kültür dairemizde olan ülkelerdir. Bu ülkelerle ticarî ilişkilerimizi kolaylıkla geliştirebiliriz. 500 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olan bu ülkeler bizim için çok önemli bir pazardır!
Fakat aydınlarımızın gözlerinde öyle kapkara bir perde var ki, Türkiye'nin menfaatine olan gerçekler bir türlü görülememektedir. Dünyadaki gelişmeleri ve ülkemizin stratejik menfaatlerini okuyamayan bir 'aydın' grubu, Türkiye Bölge Devletlerine yaklaşmaya başlayınca, bir kurbağalar korosu gibi, hemen, “Aman Orta Doğu bataklığına bulaşmayalım. Demokrasi Batı'da bizim Doğu'da ne işimiz var” feryadına başlamaktadır! 'Rusya bizi kuşatıyor' demagojisi ile de, ABD hegemonyasının sürmesine hizmet edilmektedir. Mayıs ayında Halk TV'de Fatih Ertürk'ün yönettiği bir program izledik. Katılımcıları, CHP eski milletvekili Ömer Süha Aldan ve Sözcü yazarı Zeynep Gürcanlı idi. Programda S-400'ler tartışıldı. Zeynep Gürcanlı'ya göre, S-400'ler bizi Rusya, İran ve Suriye'den gelecek tehditlere karşı koruyamazmış! Gürcanlı, önceki yıllarda da Sözcü'de yayımlanan bir yazısında, ülkemizin Rusya tarafından kuşatıldığını iddia etmişti ki, bu, 2. Dünya Harbi sonrasındaki Sovyet Tehditleri gibi, temelsiz bir iddiadır. Arada sırada, Rus tehditlerini pekiştirmek için, 'Rusların Akdeniz'e inmek arzusundan' söz edenler de oluyor! Sanki Rusya Akdeniz'e inmemiş gibi!
Türkiye Rusya tarafından kuşatılmışmış! Buna inanmak gaflet ötesi bir şeydir.
Soğuk Harp biteli yılar oldu fakat Soğuk Harbin o Amerikancı bakışı hâlâ devam ediyor! Sayın Zeynep Gürcanlı, nükleer santral ihalesinin Ruslara verilmesinden ve Rusya'ya olan enerji bağımlılığımızdan da yakınıyor! Peki, son 12 yılda, yaklaşık 500 milyar dolar dış borç faizini kimlere ödedik? Borçlu olduğumuz ülkeler kimlerdir? Bunların arasında Rusya var mıdır? 15 Temmuz'un arkasında başta Amerika olmak üzere Batılı 'dostlar' yok muydu? Rusya ve İran bizim yanımızda durmadılar mı? Fethullah'ı kimler himaye ediyor?
Rusya'ya Kırım Türkleri üzerinden de saldı-rılıyor! 'Stalin Kırım Türklerini II. Dünya Harbi'nden sonra Sibirya'ya sürdü' diyorlar! Doğru da, bunun sebebinin, bir kısım Kırım Türklerinin, -Millî Şef yönetiminin de ayartma-sıyla- Nazi Almanya'sı hesabına Lejyonlar kurmaları olduğu niçin söylenmiyor?
Amerika'ya İkili Antlaşmalarla, NATO üyeliği ile, ekonomik vesayet ile bağlanmamız yetmiyormuş gibi, bize bir de, AB üyeliği aldatmacası ile bir kanca daha attılar. Kurtul kurtulabilirsen!
1995'de Gümrük Birliği anlaşmasını imzaladık. O zaman Hürriyet Gazetesi'nde “100 yılık rüya gerçek oldu” manşetleri atılmıştı! Başbakan Tansu Çiller, “En geç 1998'de AB'ye gireceğiz” diyordu! Roma'da 2004 yılında, Türk düşmanı Papa'nın heykeli önünde Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül'e AB anayasası imzalattırıldı! Ankara'da havaî fişeklerle güpegündüz AB'ye girişimiz kutlandı! AB'ye hâlâ daha gireceğiz! Aslında, iyi ki de girmemişiz. Yoksa, durumumuz İtalya, İspanya ve Yunanistan'dan çok daha beter olurdu!
Avrupa Birliği üyeliği masalının sürmesinin nedeni, ülkemizin Batı'dan kopmasını önlemekten başka bir şey değildir.
Ülkemizin Batı'nın bu kuşatmasından kurtulabilmesinin yegâne yolu, Atatürk'ün Millî Politikalarına dönülmesidir. Sık sık vurguladığımız gibi, bu da, önce ALTI OK'un kılavuz edinilmesi; sonra da, Bölge Devletleriyle Sadabat Paktı'nın güncellenmesi ve Rusya ile Atatürk dönemindeki gibi bir dostluğun geliştirilmesi ile mümkün olabilir. ALTI OK'u kapsayıcı bulmayanların ve Ulus Devletten çark ederek, 'ÜMMET' anlayışı ile devleti yönetmeye kalkanların bizi bu kuşatmadan kurtarmaları asla mümkün değildir.
AKP iktidarı, bir hayli bocaladıktan ve bir hayli tatsızlık yaşandıktan sonra, Rusya ile yakın ilişkiler kurmayı başardı. Bunu önemsiyoruz. Çünkü, ülkemizdeki çok güçlü Batıcı lobiye rağmen, bu adımların atılması bile büyük bir başarıdır. Ancak, Rusya ile yakın işbirliğini etkileyecek adımlar atılmaktan da geri durulmuyor! Meselâ, Ukrayna Kilisesinin Moskova'dan kopartılması için tezgâhlanan oyuna ne yazık ki, biz de âlet olduk! Hatırlanacağı gibi, geçen aylarda Ukrayna Devlet Başkanı ve eşinin katıldığı bir törende, Fener Rum Patrikhanesi, Ukrayna Ortodoks Kilisesinin bağımsızlığına karar vermişti! Bu toplantının yapılmasına izin vererek, hem Rusya'yı gücendirdik; hem de Fener Patrikhanesi'nin olmayan bir yetkisini (Ekümeniklik) kullanmasına müsaade etmiş olduk!
Ekümeniklik konusunda kafalar bir hayli karışık. Ekümeniklik iddiası Lozan Antlaşmasına da aykırı! Fakat ne yazık ki, sayın Binali Yıldırım bile, Fener Rum Patrikhanesi için, 'Ekümenik' ifadesini kullanmaktan çekinmedi!
MUHAFAZAKÂR KESİM NİHAYET UYANIYOR!
Amerikan tehditlerini görmezden gelerek, 'Türkiye Rusya tarafından kuşatılıyor' iddiasındaki liberal ve bazı milliyetçi isimlerin yanında, ilginçtir ve sevindiricidir ki, muhafazakâr kesimden önemli sayıda, Rusya ile işbirliği yanlısı olanlar var! İlginçtir diyoruz; çünkü, 12 Eylül öncesinde SOL kesim, Rusya yanlısı olmakla suçlanırdı! Rahmetli Prof. İdris Küçükömer'in 1960'larda yaptığı, “Türkiye'de Sağ Soldur, Sol da Sağdır” tespiti doğrulanıyor gibi !
Prof. Salih Yılmaz, Rusya ile işbirliğinin önemine inanan muhafazakâr bir isim. 29.11.2016 tarihli Yenişafak gazetesindeki, “Avrasya'da Türk-Slav Birlikteliği Mümkün mü?” başlıklı makalesi, her türlü kara propagandaya rağmen, Rusya'nın ülkemiz için söz konusu olan Stratejik öneminin giderek anlaşılmaya başlandığını göstermektedir. Sayın Yılmaz'ın belirttiğine göre, “Başta Putin olmak üzere Rusya'da politika üreticileri ve uygulayıcıları Avrasyacılığın başarıya ulaşabilmesi için Türk ve Slav topluluklarının birlikte hareket etmelerinin gerektiğini tartışıyorlar!”
CUMHURBAŞKANIN ÇİN'DEKİ AÇIKLAMALARI ÖNEMLİDİR!
Sayın Cumhurbaşkanımız G-20 zirvesi ertesinde uğradığı Çin'de, Çin Devlet Başkanı ile yaptığı görüşmeden sonra basın mensuplarının soruları üzerine şunları söylemiş: “Görüşmemizde, Doğu Türkistan ve Uygur konusunu da ele aldık. Bu meselede karşılıklı hassasiyetleri dikkate alarak bir çözüm bulabileceğimize inanıyorum. Ancak, bu konuyu istismar eden yaklaşımlar da var. Bu istismarlar Türk-Çin ilişkilerinde olumsuz yansımalara neden oluyor. Bunlar üzerinden bu istismarı yapanlar bir tür rant elde etme gayretine girenler, ne yazık ki, işin büyük ölçekte T.C. Devletinin bir karşı devletle ilişkilerini düşünmeden duygusal bazı hareketler içine girerek, bedelini, faturasını gerek kendi soydaşlarına, gerekse T.C. Devletine ödetiyorlar.”
Umarız, Bölge Devletleri ve Rusya ile ilişkilerimizde de bu sağduyulu tavır sürdürülür.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.