Bir Yahudi yazar, 1933 yılında, tehcire karşı çıkan Ermeni köylülerinin Osmanlıya karşı verdikleri mücadeleyi anlatan “Musa Dağda Kırk Gün” isimli bir roman yazar. Tabiî ki, romanda, Türkler her zamanki gibi 'barbar', Ermeniler ise 'Mağdur' ve 'Zavallı' bir halktır. Yeniçağ gazetesi yazarı sayın Altemur Kılıç'ın belirttiğine göre, dünyaca ünlü MGM (Metro Golden Mayer) filim şirketi romanın filim yapma hakkını satın alır. Roman filme çekilecektir fakat romandaki Türk tasvirinin Türkiye'yi rahatsız edeceği dikkate alınarak, 'en azından bütün Türkleri toptan kusurlu göstermektense bir Türk'ü cani olarak göstermek daha iyidir' düşüncesiyle senaryo ona göre düzenlenir. Şirket yönetimi bununla da yetinmez ve Amerika'daki sansür kurumunun başkanından, Washington Büyükelçimiz Ahmet Ertegün'ün rızasını almasını rica eder fakat işte bu girişim Türkiye'nin MGM şirketine büyük bir savaş açmasına sebep olur. Türkiye, bu filim çekilirse MGM'nin filimlerinin Türkiye'ye girmesini yasaklayabileceği tehdidinde bulunur. Millî davaya destek veren Türk basını protesto kampanyası başlatır. Filim projesine son darbeyi, Türkiye'nin ricası üzerine Fransa vurur. Fransa, filim çekilirse bütün MGM filimlerine yasak koyacağı tehdidini savurur ve bunun üzerine MGM havlu atar.
Taraf gazetesi yazarı Ayşe Hür, bu, 'çekilemeyen Türk düşmanı filim' hakkında şu yorumu yapmış: “Böylece 'sinema dünyasının devlerinden MGM, hem de ABD'nin ünlü özgürlükler ilkesi' T.C. Devleti tarafından yenilgiye uğratılmış oldu!”
Devletimizin bir başarısının, kendini bu milletin bir ferdi olarak gören her vatandaşımızı mutlu etmesi gerekmez mi? Fakat hayır; bu ülkede birileri var ki, bu devletin ve bu milletin başarılarını aslâ hazmedemezler. Nitekim, bu başarımız Ayşe Hür Hanımefendiyi oldukça üzmüş! “Nasıl olur da koskoca MGM şirketi Türkiye'ye boyun eğer?” diye döktürmüş! Bu taifenin mutlu olabilmesi için Batı emperyalizmi karşısında sürekli boynu eğik durmamız gerekiyor anlaşılan!
Hrant Dink'in, Ermeni tehciri sırasında 500 bin Ermeni'nin Müslüman olup Türkiye'de kaldığını söylediğini biliyoruz. Ve acaba diyoruz: “'uzman' kimliğiyle televizyonlardaki tartışma programlarında ve medyada kendilerine tahsis edilen köşelerde, Türklüğe, Türk Milletine, Türk Devletine ve Türk Tarihine sürekli olarak saldıran, aşağılayan bazı tiplerin bu tavırlarının tarihî bir sebebi mi var?”
Yeniçağ gazetesi yazarı sayın Arslan Bulut, yıllar önce çalıştığı Akşam gazetesindeyken 'Azerilerin Ermenileri katlettiğini anlatan Tikran İsmailyan'ın filmine Kültür Bakanlığı ödülü verilmesini eleştirdiği için' dönemin Kültür Bakanı'nın girişimleri sonucu yazılarına son verildiğini yazmış! Sayın Prof. Yusuf Halaçoğlu da, katıldığı bir televizyon programında (Ulusal TV, 24.12.2011), “Türk Tarih Kurumu Başkanlığından alınmamın sebebi Ermenistan'ın ve ABD'nin talepleridir!” açıklamasını yapmıştı!
İçerdeki durumumuz budur! Dışarıya gelince; Batı dünyası neredeyse tümüyle Ermeni Soykırımı iddialarına destek veriyor; Fransız Meclisi son aldığı kararla, soykırımı inkâr edenlere hapis ve para cezası verileceğine dair bir kanunu kabul ediyor! Atatürk'ün sağlığında böyle bir şey söz konusu olabilir miydi? Kimi zıpırların 'Diktatör' olarak suçladığı Atatürk dönemindeki Türkiye'nin millî duruşuna, gücüne ve itibarına bakın; bir de 'Demokratik' Türkiye'mizin şu hâli pürmelâline bakın!
***
Soykırımı inkârı suç sayan Fransa'nın bu tavrı eleştirilirken, Fransa'ya hiç de hak etmediği sıfatlar yakıştırılıyor! Özellikle CHP sözcüleri (Sayın Kılıçdaroğlu ve Birgül Ayman Güler) bu vahim yanlışı peş peşe tekrarladılar. 'Aydınlanmanın öncüsü Fransa'; '1789 İhtilâli ile dünyadaki özgürlük ve eşitlik mücadelelerine öncülük eden Fransa'; 'Avrupa Değerleri' not edebildiklerimizdi!
“Avrupa Medeniyeti” hakkında Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Ankara” romanında şu değerlendirmeyi yapar: “Avrupa Medeniyeti!” Bu, Avrupalının uydurduğu yüz bin yalandan biridir. Yuf bize ki, kendimizi bildiğimiz günden beri bu yalana bir nas gibi inanmışız!”
Ne yazık ki, günümüzde de, aydınlarımızın ruh ve düşünce dünyaları bu marazî anlayışın esareti altındadır!
O 'parlak' Avrupa Medeniyetinin önemli isimlerinden biri olan Fransız düşünürü Montesquieu (l689-1755) bakınız Afrikalılar için neler hissediyormuş: “En bilge varlık olan Tanrı'nın bir ruhu, özellikle de iyi bir ruhu kapkara bir bedene yerleştirmiş olabileceği düşüncesini hiç kimse kabul etmez!” Evet, işte Fransız aydınlanmasının ana ruhu budur! Onlar 'medenîdir' ve her şey onların hakkıdır; sömürecekleri ülkeler 'geridir', 'barbardır'! Cezayir'i 'Geri bir ülkeye medeniyet getirmek' bahanesi ile işgal eden Fransa, bu ülkede, tarihin en büyük soykırımlarından birini gerçekleştirdi. Hem de tarihin eski dönemlerinde değil; 'aydınlanmayı idrak ettikten sonra'; 20. yüzyılın tam ortasında! Vietnam'da ve Afrika'da yaptıkları soykırımları ise sadece not ediyoruz!
Bu gerçekler ortadayken, soykırımcı Batı emperyalizmine selâm durup, vatandaşı oldukları ülkeye 'Soykırımı' iftirası atan şu 'aydın' etiketli millet düşmanlarına ne diyelim? Dünyanın başka bir ülkesinde bu kadar gayrimillî aydın var mıdır? Nasıl olur da, düşünce özgürlüğü bu kadar açık bir şekilde bir millete karşı 'Psikolojik Harp Silahı' olarak kullanılabilir? Bir devlet kendi milletine, millî tarihine bu kadar alçakça saldırılara nasıl izin verebilir?
Neyse, onları şimdilik Allah'a bırakalım da, bu 'demokrat' makyajlı taifenin, kafalarını karıştırdığı vatandaşlarımız için bazı gerçekleri burada not edelim: I.Cihan Harbi'nde Osmanlıya saldıran Rus ordularında 150-200 bin arasında Ermeni kökenli asker vardı! Osmanlı, 1916 yılında, Tehcir sırasındaki kötü muamelelerden sorumlu tuttuğu 1673 kişiyi yargıladı ve tam 67 kişiyi idam etti! Tehcir öncesinde ve sonrasında Ermeniler Doğu Anadolu'da 500 binin üzerinde Türk'ü katlettiler! Yüz binlerce Ermeni'nin katledildiğini söyleyen 've bizi tarihimizle yüzleşmek adı altında bunu kabule zorlayan' iftiracılardan Türklerin kaybını hiç duydunuz mu?
Soykırımı iftirası ve PKK meselesi bir küresel operasyondur! Osmanlı'nın paylaşımının adı olan Şark Meselesi'ni Batı henüz hâlledemedi. Bizi Ermeni Soykırımı iddiaları ile, PKK terörü ile yoruyorlar; direnme gücümüzü yok etmeye çalışıyorlar. Nasıl bir çelişkidir ki, biz de, bizi yok etmekte kararlı bu tarihî düşmanlarımızı iteleyip, bir türlü, ait olduğumuz coğrafyaya dönemiyoruz! Menfaatimizin Avrasya dünyasında olduğunu bize hatırlatmak isteyenlerin, başta Orgeneral Tuncer Kılınç olmak üzere başlarına nelerin geldiğini ve bunun sebeplerini düşünmek gerekmez mi?
Bu Batılı 'dostların' görünürde yapmak istedikleri şey bölgemize barış, insan hakları, kadın hakları filân getirmek; halkın refah düzeyini yükseltmekmiş! BOP'un amacı da buymuş! Ve ne yazık ki, bunu yiyenler de var! Doğrusu, asıl amaçlarını gizlemeyi gerçekten çok iyi başarıyorlar. Bu başarıda, ayarladıkları siyasetçilerin ve aydınların; gözlerine çekilen 'Avrupa Değerleri' perdesi yüzünden, emperyalizmin kanlı tarihini; karşımızdaki Haçlı İttifakını bir türlü göremeyen Batı hayranı 'Demokrasi Âşıkları'nın katkıları oldukça büyüktür.
Fransız Meclisinde mâlûm kanunun görüşmeleri sırasında bir milletvekili, Türkiye'nin muhtemel tepkileri hakkında şu mealde konuşmuştu: “Bugüne kadar yaptıkları meydanda. Önce biraz gürültü çıkarırlar, sonra alışırlar!”
Bizi işte böyle görüyorlar.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.