Ev kıyafetiydi üzerindeki.
Kırmızı, eşofman gibi bişeydi. Altlı üstlü takım gibi. Belki de pijama niyetine giyindiğiydi??
Çorapsız ayağında beyaz sabo terlik bi de.
Koşarak çıktı tekno-marketten. Elinde dolu dolu bi poşet.
Hemen yan taraftaki arabasına bindi.
****
Zaman zaman hepimiz yapmadık mı bunu?
Apartmanın altındaki bakkala, az ilerideki markete falan, bi koşu gidip gelmedik mi, ev giysilerimizle?
Ekmekti,
Domatesti,
Çukulataydı.
Ayağımızda terlik, popomuzda şort.
Aldık döndüktü 2 dakka, noolmuş??
****
İyi de sabah sabah koşarak tekno-marketten ne alınır bi poşet dolusu??
****
Tanıyorum.
Varlıklı bi herifin eşi.
Çocukluk arkadaşım. Bacım.
Selamlaştık da zaten şöyle bi hafiften gülümsemeynen.
****
Zenginlik böyle bişeymiş besbellim.
Uyanıyon.
Hemen koşarak ''markete'' iniyon.
Misal benim köşedeki bakkaldan ekmek alma hızımla 10-15 tane cep telefonu alıp evine dönüyon.
Üzerinde pijaman.
****
Sonbahar yazısıdır sonuçta.
Biraz ''edebiyat'' gerektirir.
Buyrun;
Gerçek zenginlik şeyde tabi. Eee, yaani şöyle. Sararmış yapraklara basıyon. Sonra bi de şey gibi aynı. Şimdi, bakın, hani böyle, rüzgar esmişmiş, çukulata renkli sevgilimiz üşümüş de, montumuzu şey etmişiz bembeyaz omuzlarına.
Annem görmüş uzaktan.
- ''Ula oğlum içine fanilanı giyinmemişsin, bi de elin gızına montunu veriyorsun'' demiş..
****
Durun baştan aliyim bari, tam anlatamadım.
Şimdi mutluluk küçük şeylerde tabi, bi şekilde. Üşüyen omuzlar. Sımsıcak eller. Yaani elle tutulmaz gibi de. Tutulabilir de ama..
Sanki öyle diğilmiş de gibi.
****
Yok la hayır, zenginliği anlatıyodum, pardon.
Şimdi bakın, gerçek zenginlik, ekim ayının ortalarına doğru, serin bi rüzgara binip, küçük kızın gamzesine vuran ay ışığının şeysidir.
Burada, kızın çantasından ısırılmış kenarı görünen püsküütteki reçel izi bi nevi fanila sayılır tabi.
Zaten annem de dedi ki;
-''Ula oolum, sırtına montunu neden almadın ahabu soğukta''?
Tamam, vazgeçtim.
****
Edebiyat güzel şeydir.
Ama, her sonbahar geldiğinde kendini ''edebiyat yapmak'' zorunda hissetmek iğrenç bişidir yazarlık aleminde. Ucuzdur, çok ucuz. Örnekleri pek boldur.
Oysa, Giresun çocuğuyuz biz, uğraşamayız böyle ıvırla zıvırla.
Yok sevgilinin kahkülü, yok efendim perçemi, vay efendim al topuğu, selvi boyu, bal dudağı, kömür gözü, hilal kaşı.
Uzatmayız kardeşim. ''Gözeye göz yaşı katmayız / Atmayız efendiler / Ayartmayız''.
Söyleriz gönsümüzü gere gere, Giresun türkülerinin hasıdır;
-''Uşş yavrum uşş yavrum
Memeleri daş yavrum''!!!
Diyeceğini direkt söylemiş işte herif, lafı ne diye kem küm edeceğiz ki?
****
Bu türkünün, tüm ''kabız'' edebiyatçılara inat, bi sonbahar gecesi yakıldığına inanıyorum.
Sonbaharınız mutlu geçsin, kışınız tatlı gelsin.
Bana da bi sahlep ısmarlarsınız artık.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.