Benimle hiç alakası olmayan, birbirinden apayrı büssürü lüzumsuz konuyu içermesi itibarıyla mevsim normalleri üzerinde seyreden uzun ve bunaltıcı bi görüşme sonrası, dostuma, telefonu kapatma cümlesi niyetine;
-''Hadi, ilelebet payidar kal'' demiş bulundum.
Demez olaydım, aynı gece düşüme Atatürk girdi.
Eyvah!!
Sabahattin Ali'yi anımsatan bi duruşla başımı öne eğdim derhal. Telefon şakamı duydu, şimdi bana kızacak.
**** ****
Allah'tan kalabalık bi rüyaydı. Okul törenlerine benzer bi ortamdaydık. Gizledim kendimi insanların arasına.
Ama, uzun sürmedi beni görmesi. Doğal olarak kendi düşümün başrol oyuncusuydum. Tüm kameralar bana dönüktü mecbur.
Rüya işte; çağırdı, büyülü bi atmosferde koskoca Mustafa Kemal Paşa bana gül kurusu renginde bi el havlusu hediye ediverdi. Telefondaki sözlerime kırılmış olmalı; saçlarımı okşamadı, yanağımdan makas almadı ve iki çift laf da etmedi yüzüme.
Saygıda kusur etmedim bense. Ceket ilikleme huyum yoktur, iki elimle sarıldım ellerine.
Nedendir bilmem, düşlerimden sorumlu meleğin unutkanlığından olsa gerek, zaman zaman rüyalarımı siyah-beyaz görme huyum vardır. Bu da öyleydi. Sadece havlunun gül rengi göründü gözlerime.
Ve Ata'nın sarı saçları.
**** ****
Düşünde uçabilen insanlara gıpta etmişimdir hep. Pek çok yakın ahbabım, adeta Fındıkkale Otobüs İşletmesi kaptan şoförleri rahatlığı içinde, her gece düzenli olarak Ankara'ya-İstanbul'a uçup döndüklerini anlatır, şaşarım.
Daha iddaalı kimi dostlarımın yurt dışı tarifeli uçuşlarını dinlemelerim ne de fazladır, ağzım açık kalır her seferinde.
Hele en son bi tanesi, son derece sıradan bi anısından söz edercesine;
-''Yahu Gürselciğim, geçen gece rüyamda dünya yörüngesi boyunca dolanıp durdum.. Çok yorgunum be kardeşim'' demesin mi?
Yerin dibine girdim o an. Çünkü benim düşlerimde, en yakın ilçemiz olan Keşap'a kadar bile uçmuşluğum yoktur. En fazla, meşhur Gazi Cadde'mizin kaldırımlarında karşıdan karşıya uçabilirim.
Onda da zaten, aynı dertten mustarip yakın bi akrabamla havada çarpışıp yolun ortasına düşeriz.
**** ****
(Çok şükür ki Atatürk'ü görüp rahatladım biraz.
Herkes gibi uçamıyordum, doğru. Ama herkes de Atatürk'ü göremiyordu rüyasında.
Büyük bi mutlulukla uyandım sabah. Anlatılır gibi diğil. Gece Paşa'mın yanındaydım. Belki kırgındı, ama bana armağan vermişti işte. Daha ne isterim ki hayattan, mesela uçmak da neymiş? Hava Kuvvetleri Komutanı olsam ne yazar)
**** ****
Rüya tabirleri kitabında, ''Ulu Önder'den gül kurusu renginde hediye almak'' diye bi madde bulamadım maalesef. Kitabı sıradan insanlara göre hazırlamışlar demek.
Canım, elin adamı nereden bilsin, bi Giresun çocuğu ne tür düşler görebilir? Ayakları mendirekte yürür iken beyni Miraç'ta mıdır, nerededir? Benim denizimde doncak yüzmemiş, Samantaş'ın kayalıklarına vura vura donunu kurutmamış adamlardan herhangi bi fayda geldiğini duymadım ben hiç.
Rüya tabirleri kitabını yazanlar da böylesi uyduruk heriflerdir kuvvetle muhtemel.
**** ****
Aile bireylerim, dünyaya bilirkişi olarak inmiş insanlardan oluşur. Alevi öğretisinde bahsi geçen ve var olduğuna bütün yüreğimle iman ettiğim Kırklar Meclisi misali, bizimkiler de kendi çaplarında birer tüzel kişiliktir. Özellikle rahmetli annnanem, asırlık cumhuriyetimizin çoğu başbakanından daha derindir.
İlkin abime sormayı düşündüm haliyle, düşümün anlamını. Kendisi sıkı Atatürkçü'dür. Bana;
-''Derhal kılıç kuşanıp Samsun'a çıkmalısın, ben de Sivas Kongresi'ni toplayıp haftaya geliyorum'' diyecektir tahminen.
Ablama pek bişey sorulmaz gerçi. Her konuda beni suçlayacak bi yan bulur ablam;
-''Yavrum, ayıp diğil mi, İsmet Paşa'yı da görmez mi insan, sen beni delirtmek için mi doğdun'' diyebilir.
Anamın ise konu ne olursa olsun;
-''Ula oolum az iç'' demesi beklenir.
(Babamın yarısı canım amcam, sağlamcıdır misal. ''Aman, sakın bi daha böyle riskli rüyalar görme oğlum, en fazla Deniz Baykal'a kadar gör, öteye geçme'' diye kulağıma fısıldayacaktır)
**** ****
En güzeli eşime anlatmaktı, bu kendi gibi zarif düşü. Zaten kendisine yıllardır ''Latife Hanım'' diye hitap ederim. İşte fırsat bu fırsat, anlattım.
Büyük bi memnuniyetle dinledi sözlerimi. Çok etkilendi, çok duygulandı, boynuma sarıldı. O günden beri bana ''Gazi Paşam'' diye seslenmeye başladı. Dahası, bişey lazım olduğunda, telefon açıp;
-''Kemal, müsait misin'' der oldu.
Gül gibi geçinip gidiyoruz artık.
Tıpkı o havlunun rengi gibi.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.