Sokak kedilerini kesinlikle rahatsız etmemeyi prensip edinen bi yaşam felsefesinin insanıyım. Kaldırımlarda pinekleyen esrarengiz kedilerin huzurlarını bozmayı dünyadaki en ayıp şey kabul edip, derhal karşı kaldırıma geçmeyi alışkanlık edindim şol vefalı ömrümde. Aynı biçimde, yolların, caddelerin asıl sahibi olan kedi ahalisi, beni görüp de araba altlarına falan kaçıp gizlenmesin düşüncesi, yalnızca yürüyüş güzergâhımı değil, tüm hayatımı da en deriniyle etkiledi hep. -''Ula bugün ne yapmasam da kedilere en ufak bi zarar vermesem'' düşüncesidir, yaşamıma yön veren. xxxx Biraz Turgay Şeren'i anımsatan bi duygudur bu. Üstad'ımız, dünya üzerinde kendinden başka hiçbi kaleciyi beğenmemiştir, bilir misiniz? Mesela, O'nu dikkatle dinlediğinizde, futbol yaşamı boyunca hiç gol yememiş olduğu hissine kapılırsınız. Bunun gibi, ben de kedilerden başka hiçbi mahlûkatı beğenmedim. Dünyam, sokak kedileri üzerine kuruludur desem yalan diğil… xxxx Kediler Türk milleti gibidir. Kedilerde Türk insanı mantığı vardır. Bi arkadaşımdan, İtalya sokaklarında da kedi olduğunu öğrendiğimde, tahminen 30 yaşında olmama karşın, çok şaşırmış ve çok üzülmüştüm. Nasıl olur yahu? Misal, aslanlar bitek Afrika'da olmaz mı? Uzatmiyim, başka memleketlerde de kedi yaşıyo olması gerçeğini halen içime sindirebilmiş diğilim. Bunu öğrenmemiş olsam, daha iyiymiş diye çok geçmiştir yüreğimden. xxxx Yaşam bi matematiktir. Söz gelimi, mizah ve müzik de geniş bi matematik bilgisi, daha doğrusu matematik zekası gerektirir. Lafı nereye getireceğini bilmeyen adamın gülmece yazısı yazamayacağı gerçeği gibi, bi ölçü sonraki notayı önceden hissedemeyenden de müzisyen falan olmaz. Hadi utanmasam, kedilerin yaşamının bile bi matematiği vardır diyeceğim. Ekonomi Fakültesi bitirmiş, ulu bi ekonomist olarak, eşimin ilkokul 5'e giden yeğeninin matematik ödevine yardım etmem istendi geçende. Çok da sevdiğim bi velettir kerata, görülmemiş bi iştahla oturdum masaya. Yedi düveli küçümseyen bi ifadeye bürünmüş; - ''Getir bakim şu soruları evlat, şu sizin fani öğretmen ne istiyo, hoh hoh hoo'' der gibiydi, suratım. xxxx Fakat, sorudaki hıyarlığa bakar mısınız? Saat üzerindeki akrep, yelkovan ve saniye günde kaç kez bi doğru parçası oluşturur??? La ben nerden biliyim? Akrep hangisiydi, onu bile tam hatırlamadım?? Tamamen kendime özgü harfler, heceler, sözcükler, cümleler ve giderek terimler eşliğinde anlattıklarımdan sonra çocukcağızın iyice kafası karıştı tabi. İtiraf edeyim ki, anlattıklarımdan ben de bişey anlamamıştım. Yunus Emre, Mevlana, Modern Folk Üçlüsü, sol anahtarı, doğru parçalarının günün birinde eğrilme ihtimali, Beşiktaş çarşısı, Din ve Ahlak Bilgisi, Şinasi'nin Şair Evlenmesi, Zeki Müren'e neden paşa dendiği falan. Hepsini birbirine karıştırmışım işte. Ödevin sonlarına doğru çocukta; dersten de, matematikten de, öğretmenden de, okul denen kavramdan da nefret duyguları baş göstermeye başladı maalesef. Ve ömrüm boyunca ne zaman başıma gelecek diye beklediğim o benzersiz soruyla da karşı karşıya kalıverdim bi anda. -''Yaa enişte, büyüyünce bunlar benim ne işime yarayacak, mesela ev alırken bunlara göre mi alacam'' demesin mi? Bunu da duymuştum artık şu hayatta. Ne diyim daha? xxxx Samimi söylüyorum, bu soru, insan hayatının dönüm noktalarından biridir. İlk okul öğretmeni'nin ölüm haberini duyduğunda şöyle bi afallar insan, yumruk yemiş boksöre dönüşür. Diğer ölümlere benzemez, anne gibi bildiğin bi öğretmenin vefatı. Bu büyük acının panzehiri, işte bu sorudur. Duyduğun an kendine gelir, hayata kaldığın yerden devam edersin. İyi ki, iki ayrı istasyondan kalkan tren sorusuna denk gelmemişim, buna da şükür. Gedikkaya'dan kalkan bi uzay mekiği ile, Kale Mahallesi'ne inmekte olan bi Ufo, Çıtlakkale semalarında çarpışır mı şeklinde bi soru olsa, gayet basit, ammaa, tren konusu öyle diğil işte! xxxx Bindiğim trenlerin çoğunda Beşiktaş taraftarları olarak deplasmana gidiyorduk ve tümünde de kör kütük sarhoştuk. Hiçbişi anımsamıyorum, nasıl yanıt vereyim tren problemlerine? Mesela, Ankara Garı'nda trenden bi inişimiz var, sanki Beşiktaş Kapalı'sı diğil, müttefik kuvvetler Ankara'ya giriyor gibiydi. Henüz, adımıza ''Çarşı'' denmemiş o yıllarda, ama aslanlar gibi Beşiktaş tribünüydük. Alemin kralı gelmişti Başkent'e, daha ne olacaktı? xxxx Valla, ne olsun iyilik sağlık işte. Engelli kardeşlerimizin bi günlüğüne de olsa askerlik yapmalarını içeren fotoğraflar gördüm bikaç gün evvel gazetemizde. Bu yazı, o fotoğrafın yazısıdır. Bakmayın, ödevdi, öğretmendi, trendi, tribündü dolandığıma. Onların, asker selamı veren o mübarek elleri varken, biz kimseden korkmayız. Darbe gecesi dertest edilebilen bi komutan olduğu halde, Milli Savunma Bakanı yapılan paşalar bile moralimizi bozamaz bizim. Biliriz ki bu memlekette, Her kedi asker doğar! Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.