45 yaşa gelindiğinde, ansızın bişey olunuyo sanmıştım. Ne bileyim, nasıl tarif edeyim; büyümek, gocamak, olgunlaşmak, çöllere düşmek, daha değişik bi adam olmak, rüzgarlı havada şemsiyemizin bi daha asla ters dönmemesi falan? Yok. Hiçbi şey değişmiyomuş meğer. Yine kısa pontulluyum, yine kollarım-dizlerim yara bere içre kabuk bağlıyo, yine ayakkaplarım çamur oluyo. Üstelik, şemsiyemi kaybettim bi de. Yağmurlarda ıslanıyom hep. Beni yanıltan babam. Çünkü O, hep ''baba'' gibiydi, 45 yaş fotoğraflarını incelediğimde... 35'inde de öyleydi, 55'inde de… Şaşmamak elde diğil tabi, babam, nerdeyse kendi ilkokul resimlerinde bile aynı benim babammış gibiydi. Dönüp bi de gendime bakıyom şimdi; dünya güzeli bi kızım var, inşallah aralık ayında ikinci bebeğimizi de insanlık ve uzay aleminin hizmetine sunacağız, hatta Nasa'dan şimdiden teklif var; -''Gürsel Beyciğim, sizin çocuğunuz direkt astronot olmalı, doğduğu gün getirin'' diye. Sonuçta ben de essahtan bi babayım yani. Ama, aynı çocuk gibi çıkıyom fotoğraflarımda niyeyse? **** **** Flaşlar, deklanşörler bozar bazen gerçekleri. Hiç kuşkusuz, sevgili babamdan aldığım huylarım da yok diğil şu dünyada. Sözün gelimi, üzerimde gururla taşıdığım; ''Giresun İli Her Türlü Fuzuli İşler Genel Koordinatörlüğü'' rütbesi, babamdan yadigardır denilebilir rahatlıkla. Hadi, bahsedeyim biraz. Büyük Ata'nın, şehrimize geliş tarihi olan 19 Eylül'de, yıllardır uygulanmakta olan klasik bi program vardır bizim burada. Bi kayık limana yanaşır, içinden Atatürk büstü ve bi Türk bayrağı temsili olarak alınır. Bando ve kortej eşliğinde, bu büst Hükümet Konağına kadar götürülür. Bikaç rutin konuşma yapılır ve tören biter. Ata'mız Giresun'a gelmiştir, hayırlı olsun. Babam, bigün dedi ki hayıflanarak; - ''Yahu şu programı ben yapmıştım zamanında, yıllardır tekbi değişiklik yapmayı akıl edemediler''. **** **** Bu denli yalın diğildi babamın çilesi. Ortaokul yaşlarındaydım. Öğlen sonrasıydı, okuldan çıkmış olmalıyım, işyerimize gitmiştim. Birdenbire, daha önce hiç olmadık bi biçimde, elime bi sınav kağıdı tutuşturduydu babam zorla; - ''Küçük, yap bakalım şu soruları''. (Çok mantıklı adamdı babam, evin en güççüğü olduğumdan, bana hep ''Küçük'' diye hitap ederdi) Ve sanırım, o dönemki kendince fuzuli işlerinden biri de ''Belediye Meclisi Üyesi'' olmasıydı şehrimin. Belediyeye personel alımı üçün yazılı bi sınav yapılmıştı ve soruları hazırlama-kağıtları okuma görevi babama kakalanmıştı. Gayet iyi anımsıyom, sınava yüzlerce kişi katılmış, ama hepsi birden toplu halde çuvallamıştı. Babacaazımın yüz ifadesinden; ''Şu soruları bacak kadar çocuklar bile yapar, yap da görsünler bakim küçük'' demek istediği gayet net anlaşılıyodu o gün.. **** **** Haklıydı. O yaşta, Belediye'nin sınav sorularını harbiden de 10 dakkada yapıvermiştim. 20 soru falandı tümü ve genel kültür ağırlıklıydılar. Boş bıraktığım tekbi soru kalmıştı; - ''Kabotaj nedir, açıklayınız''? Babamın yüzüne doğru; ''Nerden biliyim yaa'' der gibi bakmak kolay diğildir. Ben de mecburen, ezilip büzülüp; ''Yap bi kıyak be goçum, bu soruyu görmezden gel'' der gibi bakmıştım. **** **** Öğrendim büyüyünce. Osmanlılar zamanında elin yedi düvel küffarının gemileri denizlerimizde istediği gibi volta atabilirmiş meğer. Genç Cumhuriyetimizin soylu meclisi, 1 Temmuz 1926'da bi kanun çıkarıp bu rezilliğe son vermiş. Denizlerimizde yolcu ve yük taşıyabilme hakkı yalnızca Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına verilmiş. Salt bu da diğil. Denizle ilgili her ne halt varsa; dalgıçlıktan tut da, kaptanlığa, çarkçıbaşılığa kadar. Hepsi vatandaşlarımız için olmuş. Hemen hemen her konuda olduğu üzere, Atatürk bunu da halka ''lütfetmiş''. Beni asıl ilgilendiren, bu konuda yurdumuzda faaliyet gösteren ne kadar sömürgen yabancı şirket varsa topraklarımızdan def edilip, sektör devletleştirilmiş. İşte kabotaj kısaca bu imiş… Bi adam çıkar yine, satılan her şeyimizi geri alıp, devletleştirir. Güneş ufuktan yine doğar, kimse merak etmesin. **** **** **** **** Kabotaj Bayramı, yıllardır en güzel Giresun limanında kutlanır. Kendi denizinde özgürce yaşamanın keyfi duyumsanır her 1 Temmuz'da. Tekbi yağlıdirek yarışması bile, cümle cihana bedeldir. Şu yazıyı bitireyim, koşar adım limana ineceğim. Belki büstü, belki bayrağı, Ata'mız da mutlaka ordadır. Bi limonatacı amcamız da geçer el arabasıyla her sene, törenlerin içinden. İçeriz hep birlikte doya doya Giresunluluk duygumuzu. Mustafa Kemal'i sevenlerin Denizcilik Ve Kabotaj Bayramı kutlu olsun. (Sevgili okurlarım, Ramazan mahmurluğumu bağışlayın. 1 Temmuz 2011 tarihli yazımı yeniden yayımlamak zorunda kaldım. Ramazan pidesi kuyrukları beni epeyce bi yordu. Valilikten, helikopterle halkımıza pide atılmasını rica ediyor, hepinize bol bereketli ramazanlar diliyorum) Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.