Bulutları izlemek gibi gündelik işlerim var benim. Rüzgara alnımı uzatıp hüzünlenmek gibi. Çok yoğumun çok, bilemezsiniz, hergün selamlaştığım kediler var mahallede.
Sabahları hayırlı işler dilemem gereken büssürü seyyar satıcı var pazar yerinde. Dükkanlarına girip girip; ''Bugün nelerde indirim var bakim, misal ahabu kokakola gaça indi'' diye takılmalarıma alışmış, yollarımı gözleyen nice esnaf abimiz yaşıyo sokaklarda.
Ben sevmezsem kimse sevmiyo, özellikle takip ediyom, sahilde geçerken yanaklarından makas almamı bekleyen pekçok ağaç var. Çoğu henüz fidan, yazık yahu…
Ortaokul Türkçe öğretmenim, ''kişi'' kavramını anlatırken şööle bi örnek vermişti, anca bu gadar şirince öğretilir bişey; ''Çocuklar, kişi belirteçi, insanlara özgü bi sözcüktür. Mesela, yoldan bi koyun sürüsü geçse, sayın bakalım kaç kişi bunlar denmez''.
Hiç aklımdan çıkmamış demek ki bu örnek, şu yaşımda bile her öğlen limandaki martıları sayıyom halaa, dur bi bakiyim gaç gişiler diye..
Çok işim var çok.
Yetişemiyom şu hayata.
**** ****
Bizim çay ocağına da uğramalıyım her Allah'ın günü mutlak. Yerel gasteleri takip etmek durumundayım.
Bana bulaşan var mı? Yüreğimi full'lemeliyim.
Kaşınan mı var? Tırnaklarımı bilemeliyim.
Saçma sapan icraatlarla şehrime neler yapılıyo, gün be gün karşılarında, ne karşısı yahu, tepelerinde durmalıyım.
Sonra, çay ocağının bi kıyıcığında kalmış, günü geçmiş spor gastelerini koltuğumun altına alarak Millet Bahçesi adlı parkımızın gözlerden en ırak sandalyesine oturmam da gerek.
Seviyom misal, Hıncal Uluç'un yazı yazma biçemini. Spor konusundaki fikirlerini önemsiyom bayaa bayaa. Uzun bi süredir adamlığına gölge düşse de, usta her zaman usta'dır. Ne yazdığı umrumda diğilse bile artık, nasıl yazdığına uzun uzun bakıyom herdaim.
Selçuk Yula falan var örneğin. Fener tayfası diyeyim kısaca. Yanlı yazı yazmanın, nasıl bu gadar sıradan olunabildiğinin en muhteşem örnekleri. Aziz Başkan'a yapılanlardan sonra kalbimizde azıcık oluşur gibi olan Fenerbahçe sempatisini törpülüyo bu kıytırık kalem tayfası. Midem bulansa da okuyom, napiyim?
Bizim Cem Dizdar var mesela. Beşiktaş Kapalı'sından yetişme. Seviyom o'nun keratalağını. Heralde ben de spor yazsam, öyle yazarım. Cem ne döktürse tebessümle okuyom hep…
Böyleyken böyle işte..
**** ****
İkindi vaktiydi bugün…
Minaredeki müezzinle baş selamıyla merhabalaştık, oradan biliyom. Bi ara ezanı kesecek, beni de minareye davet edecek gibi sevimli oldu yüz ifadesi. Düet yapacak gibiydik sanki. O ''Allahü ekber'' diyecek, ben tekrarlayacam.
Sultanahmet Camii'nde gözlerimle gördüm böyle bi düet, hiç de fena fikir diğil, ama millete nasıl açıklayacam sonra? Hele hele, tam o esnada eşim arasa, nerdesin dese, ''Minaredeyim canım'' deyu yanıtlayacam da inanacak mı bana? Büyük olasılık; ''Bu saatte zıkkım için e mi o arkadaşlarınla'' demeyecek mi?
Birazcık düşünüp, içimden; ''Boşver, şimdi'' diyip, hemen meşhur ara sokağıma dalıverdim kaçarcasına.
Daha ilk adımımdayım. Çizgi filmlerde olduğu gibi, ikincisi havada henüz. Öylece kalakalmışım…
Karşı yerde bi kamera… Havada sallandırılan bi mikrofon... Işıklar, bekleşen oyuncular vesaire… Amatörce de olsa bi film platosuna çevrilmiş durumda, benim günde 50 kez geçtiğim o mübarek ara sokak.
Çoğunu, ADD'den ve sanat çevrelerinden tanıdığım genç kardeşlerim bi film çekmeye çabalıyo, belli. Yalnız, bi problem var gibi… Çekim durmuş, aksamış sanki.
Genel görünüm aynen böyle sokakta..
**** ****
Gençler heyecanla etrafımı sarıyo derhal. Filmin istikbali bana bağlıymış gibi bi durum oluşuyo ansızın.
-''Vay Gürsel Abi, anca bu kadar denk gelinebilir be abi, bize yönetmen gibi duran bi adam lazım, acilen çekilmesi gereken bi sahne var, aman abi kırma bizi''.
-''Ulan ben nerden biliyim, yönetmen gibi nasıl duruluyo''?
-''Çok kolay abi, filmin figüranları etrafını çevirip seni dinliyomuş gibi yapacak, sen de onlara bişey anlatan film yönetmeni rolü yapacan''.
-''Yahu gülerim ben, beceremem, başkasını bulun''.
-''Yok abi yok, sen zaten aynı yönetmene benziyon.''.
-''Ula yapmayın, ağzımda sakız var''.
-''Olsun abi, daha iyi''..
**** ****
Öyle bi havaya soktular ki beni eşşek herifler, kısa bi süre sonra rolümü tamamen benimsemiştim.
Hatta özümsemiş, bütünleşmiş.. Giderek içselleştirmişim bile, öyle diyo çocuklar.
Adeta, dünya üzerinde gelmiş geçmiş ''yönetmen gibi durabilen'' en iyi adam benmişim havasına girmem çok uzun sürmedi. Boynuma bi fotoğraf makinesi astılar niyeyse, elime güya senaryo yazılı olan bi tomar kağıt tutuşturdular.
Ve motor…
Başladım etrafımdakilere bişiler anlatırmış gibi yapmaya. Toplasan on saniye sürdü sürmedi, ama çok güzel oldu lan… Film bu sahneyle bitiyomuş bi de. Çok merak ediyom, finali böyle olan bi filmin konusu ne olabilir acep?
Olayın üzerimdeki etkisi, havası henüz geçmiş diğil. Bi dahaki filmimde, gerekirse sanat üçün soyunmaya da kararlıyım…
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.