Dünyaya Beethoven olarak inemedim. Yanarım yanarım da buna yanarım arkadaş.
İnşallah bi dahaki sefere deneyeceğim.
Azimliyim, inançlıyım, en azından bi Saip Egüz, hadi o olmadı bi Ziya Aydıntan olmaya bayaa bi niyetliyim.
Hadi hayırlısı.
**** ****
Beethoven olamamak ayıp diğil tabi.
Elimde bi mandolinle doğmuşum anca. Bu da bişeydir sonuçta.
Bebekliğimden, taa orta bire geçene değin, günler geceler boyu hep elimdeydi mandolinim. Fena da çalmıyordum bu aleti yaşıma göre. Allah vergisi diyip geçeyim hadi, uzatmiyim.
Evde olsun, gittiğimiz misafirliklerde olsun, yaşıtlarım ''amcalara pipini göster'' aşamasındayken, banaysa hep mandolin çaldırılıyordu. Ucundan bucağından da olsa ''harika çocuk'' duygusunu tadıyordum sayılır yahu biraz.
**** ****
Tahminen ortaokula yeni geçtiğim seneydi. Her zamanki gibi mühüm adam pozlarında katıldığım bi dost ortamında yine mandolin çalmak zorunda kalmıştım. Hangi parçaları çaldığımı anımsamıyorum şimdi, ama tüm dinleyenler;
- ''Yahu Kaya Bey, sen bu çocuğa bi bağlama alıver artık, baksana mandolini bağlama gibi çalmaya başlamış kerata'' demişlerdi babama.
Babam sanata pek düşkün, pek duyarlı bi adamdı. Ertesi sabah uyanır uyanmaz, kapıcıyı gönderip bana bağlama aldırmıştı hemen.
Çalıştım biraz bağlamayla.
Dinleyici kitlem, hemen hemen aynı insanlar idi maalesef. Burun kıvırdılar;
-''Yahu aynı mandolin gibi çalıyo bağlamayı'' dediler.
**** ****
Resim yeteneğimin hiç olmadığı ortaiki'de ortaya çıktı.
Tamam, oldum olası cetvelle bile tekbi düz çizgi çizememiş bi öğrenciydim, ama diğer tüm derslerde kuzey yarımküre birincisi olduğum üçün, resim öğretmenleri idare ediyordu beni.
Bi ilkbahar öğlen sonrası, havanın güzelliği, doğanın çiçeklenmişliği, ıvır zıvır büssürü şeyi bahane edip okul bahçasına çıkartmıştı resimci'miz sınıfı.
İki gruba ayrılmıştık, ben sahilden geçen gızların bacaklarına bakarken. Birinci grup çevredeki ağaçların, diğeri ise gökyüzündeki bulutların resmini yapmakla ödevlendirilmişti.
Bağdaş kurup oturduk yere.
Bencileyin, ağaç resmi yapacaklar grubundaydım. Yaptım da elimden geldiğince.
İkinci ders sınıfa çıkıldı. Ört'menimiz resimleri değerlendirdi. Ben bizim grupta birinci seçildim.
Öğretmenimiz gurur dolu bi yüz ifadesiyle;
- ''Çocuklar, bunca yıllık resim öğretmeniyim, bu kadar güzel bi gökyüzü, böyle enfes bulutlar görmedim, afferim Gürsel'' diyordu.
Kaç sene geçmiş, halaa utanırım, itiraf edemedim, ''Yaa ben aslında ağaç resmi yaptıydım, ne bulutu'' diyemedim…
Tüm sınıf arkadaşlarımdan özür diliyorum buradan.
**** ****
Lise yıllarımı hiç sormayın. Her dakka aşık oluyordum. Arkadaşlarım; ''Bu herif erkenden evlenir'' diye laf sokuyordu bana.
35'imde evlendim la!!!
**** ****
Üniversite desen o da aynı. Şimdiki gibi delirmemiştim henüz, harbiden çok zeki bi herif idim.
Annem; ''Benim oğlum, 4 yıllık okulu 2 yılda bitirir gelir'' diye iddaa ederken, ablam; ''Seneye doçent olur bu'' diye diretiyordu.
Babam temkinli bi adamdı; ''O'nun napacağı belli olmaz'' diyip dururdu hep. Abimse, çok emindi kendinden;
- ''Benim gardeşim, uzaya giden ilk Türk olur büyük ihtimal, bak görürsünüz, söylemedi demeyin'' diyordu.
7 senede bitirdim okulu.
Göremedi babam.
Mayıs idi, babam gitti. Eylül oldu, okul bitti.
**** ****
Artık yazılarımla tanınıyorum..
İnanılır gibi diğil, ama beni çok seven bi okur kitlem oluştu. Valla kamera şakası gibi. Ne diye lafı kıvıracam, önemsemez görünecem, çok mutlu oluyorum helbet bu işten.
Gelen okur maillerinin büyük bölümü;
-''Yazılarınız aynı şiir gibi Gürsel Bey kardeşim'' şeklinde.
Sağolsunlar, Allah eksikliklerini göstermesin.
Bundan aldığım gazla bi şiir cd''si oluşturdum. Eğer yanlış saymadıysam, dosyamda şimdiye değin 100'ün üstünde okur maili birikti.
Ve hemen hemen aynı övgüyü yapmıştı hepsi;
-''Sayın Gürsel Ekmekçi, kısacık şiirlerinizden derin bi roman tadı aldık, ellerinize, yüreğinize sağlık''.
**** ****
Gülmece kitaplarımı okuyup da hüngür hüngür ağlayan büyük çoğunluğu anlatmıştım zaten.
Ne yapabilirim?
**** ****
Yıllar içerisinde frene basmayı öğrenmiştim.
ULUS gazetesine çok ciddi ''siyasal'' makaleler yazıyordum güya, araya iki tane kıytırık espri iliştirmeyi ihmal etmeyip.
Okur mektuplarının ardı arkası kesilmiyordu tabi;
-''Değerli Ekmekçi, satır arasına sokuşturduğunuz nüktelere gülmekten ölüyoruz, ah siz yok musunuz siz''!!
Kaderim böyleymiş, diyecek bişeyim yok.
**** ****
Babama takılıp kaldı aklım.
Yukarıdaki hiçbi sözcüğüm uyduruk diğil, şaka diğil, espri diğil. Hepsini yaşadım bire bir.
Gördüm ki her zaman en doğru lafı babam etmiş.
Aşık Gavlaki demişti zaten;
''Bana emanet etti. Alnındaki akları''.
Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.