“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.”* Bu, bir armut ağacının hikâyesidir. Bu hikâyedeki ihmal yazıcıdan kaynaklanmıştır. Yıllardır yazılası bu satırlar nedendir bilinmez bir unutulmuşluğa maruz kalmıştır. Ne baharlar gelip geçmiştir de bembeyaz çiçekleriyle balıkçı tezgâhlarının ardından gelip geçeni selamlayan yalnız bir ağacın unutulmaması gereken yarım kalan öyküsüdür, bu. Gazi Caddesi'nden Çınarlar güzergâhına yolunu düşürenlerin görebilme bahtiyarlığına sahip olduğu armut ağacının yerini şimdi kocaman bir boşluk dolduruyor. Ne zamandır şehre inmemiştim. İnince de yolum buralara düşmemiş olacak ki ancak bugün bu hazin manzarayla karşılaşıverdim. Şimdi burada çevreci bir yazı döşeyecek(!) değilim. Bütün o klişe replikleri tekrarlayıp sonunda yine düzenin galibiyetini kınayıp, çevrecilerinin çabalarını kutsamak gibi bir derdim de yok. Bu sadece benimle o armut ağacı arasında belki on belki on beş yıllık maziye dayanan bir aşinalığın hatırasını yâd etmekle ilgili vicdani bir tavır sadece. Yukarıda da belirttiğim gibi kaç defa yazılıp yazılıp bir türlü; 'Tamam, işte oldu.' deyip, kıvamını bulamamış eski bir hikâyeye vefa borcundan fazlası değildir, bu yazılıp çizilenler. Nazlı bir gelin gibi onca çirkinliğin merkezinde tek başına yıllarca direnmiş bir ağacın bir daha insanlara, insanlıklarını hatırlatamayacak oluşuna akıtılan birkaç damla gözyaşının mücessemleşmiş halidir. Kaybedilen her insan, işlevini yitirip kullanılamaz hale gelen bütün eşyalar, kesilen her bir ağaç aslında yitirilen onca hatıra, silinip giden koca bir mazi, kimliksiz bir yarın demektir. O, sadece bir armut ağacı değildir haddi zatında. O, sizin çocukluğunuz, ilk gençliğiniz, şimdiniz ve yok olan geleceğinizdir bir yerde. Onun orada olduğunu bilmek güç verir size de bilmezsiniz. Umut aşılar size de hissetmezsiniz. Ne ninniler fısıldar kulağınıza da duymazsınız; ta ki yokluğunu idrak edinceye dek. Ki yok olana ağıt yakmak, kaybolana değer biçmek bu memleketin iflah olmaz melankolik hastalığıdır zaten. Köküyle, gövdesiyle; dalıyla, budağıyla; çiçeğiyle, yaprağıyla; dallarına konan kuşları, kendisine sığınan kedileriyle ve hiç eksik olmayan karıncalarıyla; kokusuyla, ıtırıyla, rayihasıyla; gelip geçene hürmetiyle, olanca saflığı ve de masumiyetiyle, artık bir daha dallarında rüzgârların şarkılar besteleyemeyecek oluşuyla yok olanın bir ağaç olduğunu düşünüyorsanız, yollarımız zaten hiç birleşmemiş demektir. *Nazım Hikmet Makaleyi Paylaş Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.