Dünyanın zıvanadan çıktığı bir gün olarak kayıtlara geçen 11 eylülden bu yana kaç eylül geldi geçti de dünya bir kez olsun dengesini bulamadı!
11 eylül bir sonuç muydu yoksa bir başlangıç mı? Sonuç mu başlangıç mı bilemem ama milenyum çağının hemen başında bir önceki çağa nazire yaparcasına insanlık tarihine düşülecek kapkara lekelerin başlangıcının miladı olduğu kesindi!
Yine boyumdan büyük meselelere giriyorum. Ne yani girmeyeyim de yansın mı Amazonlar!? Yine beni aşan dertlere dalıyorum. Dertlenmeyeyim de erisin mi buzullar!? Yine cevapsız kalacağını bildiğim sorular soruyorum. Sormayayım mı fok balıkları neden üzgün ve kutup ayıları neden yalnız diye?
Düşünmeyeyim mi fok balıklarını? Ya üzülmeyeyim mi kutup ayıları için? Bak unutuyordum az kalsın küresel ısınmayı, iklim değişikliklerini, …
Hem ben düşünmezsem fok balıklarını, sen düşünmezsen kutup ayılarını, biz düşünmezsek küresel ısınmayı, onların, bunların hiçbirini düşünmediği zaten ayan beyan ortada.
Boşuna mı demiş atalarımız erken kalkan yol alır, danışan dağ aşmış danışmayan düz yolda yolunu şaşırmış, sakla samanı gelir zamanı, vb.
Kırk tane akıllının çıkaramadığı taşı, bir başıma benim çıkaracağımı sanıyorsanız ziyadesiyle yanılıyorsunuz demektir ki bu da en az sizin kadar beni de üzer. (Keşke her şey şarkıdaki gibi(( Tek taşımı kendim aldım/ Bir başıma kendim taktım)) kalsa da kadınlarımız bir bir gözlerimizin önünde hazan yaprakları gibi solup gitmese! Zaten her yer süper kahramanlarla doluyken bir de benim gibi sahte bir kahramana dünyanın hiç ama hiç ihtiyacının olduğunu sanmıyorum.
Gerçek kahramanlarsa çıldırmış bir dünyada durmadan habitatları yağmalanmasına rağmen hayatta kalabilmeyi başaran fok balıklarıyla kutup ayıları kadar azgınca yangınlara rağmen kendilerini yakmaya çabalayan insanlara gölge olan ağaçlardır, ormanlardır…
İnsanın insana yaptığı yetmezmiş gibi insanın doğaya, insanın hayvanata yaptığı zulmün faturası büyüdükçe kahrolmayalım da ne yapalım?
Oysaki eylül ayı çoktan sonbaharın en güzel en nadide en hüzünlü aylarının ilki olarak edebiyat tarihinde kendisine hatırı sayılır bir yer edinmişti. Ama gel gör ki insanoğlunun dizginlemeyen ihtiraslarına sararıp solan eylül yaprakları da kement vuramıyor, engel olamıyor.
Önümüzün, arkamızın, sağımızın, solumuzun bilgiyle sobelendiği bir çağda iyiyle kötünün, doğruyla yanlışın, güzelle çirkinin bu denli birbirine karış/tırıl/masına saniyede 11 milyon bilgiyi işleyebilme kapasitesine sahip benim beynim bile bir anlam veremezken süper beyinlerin bütün bu olup bitenlere bir çözüm bul/a/mayışına şaşırmamak elde mi?
Yoksa bilginin çözemediğini, sevginin gücüyle, aklın yetemediğini, kalbin sezgisiyle cem etme vakti geldi de geçiyor mu?
Sorular, sorular… Cevapları mı sanırım hep birlikte bulmak zorundayız.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.