Nihayet ışıkları yandı semanın. Zamansız bulutlar dağıldı birer birer. Tatlı bir meltem, ardında kokusunu ve hışırtısını bırakarak ağaçların arasında kayboldu.
Sessizlik kelime kelime çoğaldı, cümle cümle taştı. Bozuldu büyüsü susmanın, dağıldı sihri konuşmanın.
Bilmekle bilmemek eşitlendi bir kez daha kâğıt üzerinde! Hüküm düşüldü şimdiyle geçmiş arasında! Noktayken başlangıçta her şey, virgüller; cevapsız soruları, tükenmek bilmeyen ünlemleri, açılıp da bir daha kapanmayan parantezleri ayırır oldu hep!
Hayat adı üstünde bir imtihandı ve sınıyordu hepimizi en sevdiklerimizle. Ve kalbe bir kere düşmeyegörsündü şüphe, kolay kolay terk etmiyordu saplandığı yerden!
Zamanın her şeyin ilacı olduğu doğruysa da her şeyi unutmak da bir o kadar yanlıştı! Kimsesiz değildi hiç kimse ve vardı herkesin mutlaka bir kimsesi!
Yoktu ki bir şikâyeti kumsalın, sahilini döven dalgalardan! Kelebeğin ömrü kaç gündü ki dalganın köpüğünün hükmü ne olsun?
Yazmak, bir yol belli ki! Öyleyse susmak da bir yanıt olarak kayıtlara geçsindi!
Uzayan kelimeler değil, kısalan cümlelerdi. Çoğalan sözlerse de azalan anlamlardı.
Silinirken suretlerimiz aynalardan, günlerimiz de eksiliyor takvimlerden koşar adım.
Çayımızdan aldığımız her yudumla biraz daha yaklaşıyorduk sarkacın merkezine. Saatin tik taklarına daha mı çok kulak kabartır olduk ne?
Gün batımlarında renkten renge bürünen göğün altında bizler de bir düşünceden diğerine, bir duygudan öbürüne az mı savrulduk durduk sayısızca!
Farklı olmak mıydı eylemimiz, farkındalık yaratmak mı? Farkındalık yaratacağız derken farklı olmakta karar kılışımızın hanelerimize eksi olarak kaydedilmesine ne de çabuk razı oluverdik!
Çizgilere basmayalım derken çizgimizden savrulduk! Her irtifa kaybedişte yüksekliği, her düşüşte zeminin kayganlığını, her yenilgide şartların çetinliğini, azmimizin önüne koyduk!
Kayıplarımızdan dersler çıkaracakken acılarımızı yarıştırdık! Ellerimizi uzatacakken yüzlerimizi çevirdik!
Bilmiyorduk çünkü okumuyorduk!
Görmüyorduk çünkü bakmıyorduk!
Duymuyorduk çünkü seyrediyorduk!
Gülüyorduk çünkü unutmuştuk!
Ağlıyorduk çünkü kaybolmuştuk!
Sevmiyorduk çünkü özlemiyorduk!
Saymıyorduk çünkü her şeyi biliyorduk!
'Düş Kırpıntıları'nda; “Ner'den girdim, ner'den çıkıyorum! Deneme türünün sıkça rastlanan özellikleri arasındadır: Yazı, önünde yanında açılan çağrışım alanlarına dalıp çıkmaya bayılır, yazar(ı) da karşıkoymaz çoğu zaman, bırakır dallanıp budaklansın.” diyor, Enis Batur.
Çiziktiriverdiklerimiz ne kadar 'dene-me' sayılır bilemem ama kalemin çoğu kez kendi bildiğini okumaya yeltendiği de bir gerçek! Tabii bir de 'yazar' mefhumu var ki o zaten hepten evlere şenlik!
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Yeşilgiresun Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Yeşilgiresun Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Yeşilgiresun Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Yeşilgiresun Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.